30 Eylül 2013 Pazartesi

KÜÇÜK ARI

PUAN: 8/10

KİTABIN KONUSU
  Kitap, Nijeryalı Küçük Arı ile İngiltereli O'Rourke ailesinin yaşadıklarını ve kesişen hayatlarını anlatıyor.

NEREDEN ESTİ?
  Kütüphanede sürekli gözüme takılan bir kitaptı. Bestseller fobim yüzünden hep uzak duruyordum bu kitaptan da. Yine kütüphanede kitap bulamadığım bir gün "Bari bunu alayım," deyip, kitabı okumaya karar verdim.

5 YORUM
1-Kitabın en sevdiğim yanından başlayayım öncelikle: Yazar kelimeleri çok iyi kullanıp, öyle güzel tespitlerde ve teşbihlerde bulunmuş ki... Okurken sizi hiç zorlamayan derin bir anlatımın içinde buluyorsunuz kendinizi.

2-Kitabımız bölümlerden oluşuyor ve sırayla, Nijeryalı göçmen Küçük Arı ve İngiltereli Sarah'nın gözünden takip ediyoruz olayları. Aslında iyi bir düşünce... Ama Küçük Arı'nın anlatımındaki özgünlük ve kaliteyi Sarah'nın gözünden anlatımın olduğu bölümlerde bulamamak biraz kötü oldu benim için. Sarahlı bölümleri hemen geçmek istedim bu yüzden.

3-Çok önemli değil gerçi ama bazı tespitlerin, hatta bazı cümlelerin birden fazla tekrarlanması biraz rahatsız edici ve sıkıcı olmuş. Çok fazla değil ama yine de...

4-Yazarın kitap sonunda, kitapla ilgili  yaptığı araştırmaları ve kaynaklarını açıklaması etkileyici bir unsur olmuş. Dan Brown da kitaplarında bu şekilde kaynak gösterip, kitaptaki kurum ve kuruluşların vs gerçekliğini gözler önüne seriyordu. Bu yüzden hemen Dan Brown kitapları geldi aklıma nedense. Tabii bu şekilde başka yazarlar da vardır; aklıma şu an gelmiyor. Sonuç itibariyle benim hoşuma giden bir unsur oldu.

5-Yazarın harika tespitleri olduğundan bahsetmiştim. Onlardan 2'sini yazmak istedim. İlki İngiltereli Sarah'nın, 2.si ise Nijeryalı göçmen Küçük Arı'nın gözünden anlatılan bölümlerden alıntıdır:

  "Koridorun bizim tarafındaki düz ekran televizyonda BBC Haber 24 vardı, sesi kısıktı. Bir savaştan görüntüler vardı. Savaşa karışan ülkelerden birinden dumanlar yükseliyordu. Hangisi olduğunu sormayın bana; orasını kaçırdım. Savaş dört yıldır sürüyordu. Oğlumun doğduğu ay başlamıştı, birlikte büyüdüler. İlk başta ikisi de büyük bir şok olmuştu ve sürekli ilgi istiyorlardı; ama yıllar geçtikçe daha bağımsız oldular ve insan daha uzun süreler için gözünü üzerlerinden ayırabilir oldu. Bazen onlara bir an için bütün dikkatimle bakmamı gerektirecek bir olay olur -oğluma ya da savaşa- ve bu zamanlarda hep, "Vay canına, sen büyümemiş miydin," diye düşünürüm."


  "Macera nedir? Bu, maceraya nerede başladığınıza bağlıdır. Sizin ülkenizdeki küçük kızlar, çamaşır makinesi ile buzdolabının arasındaki boşluğa gizlenip, etraflarının yeşil yılanlar ve maymunlarla sarılı olduğu bir ormanda olduklarını hayal ederler. Ben ve ablam, yeşil yılanlar ve maymunlarla dolu ormanda bir boşluğa gizlenip, çamaşır makinemiz ve buzdolabımız olduğunu hayal ederdik. Siz makineler dünyasında yaşıyorsunuz ve kalbi çarpan şeylerin düşünü kuruyorsunuz. Biz makineleri düşlüyoruz çünkü çarpan kalplerin bizi terk ettiğini gördük."

27 Eylül 2013 Cuma

Percy Jackson Şaheserleri


  Percy Jackson ve Olimposlular serisine başlamadan önce deviantart isimli siteye kayıtlıydım. Bu site, herkesin görsel eserlerini(resim, photoshop, fotoğraf...) paylaştığı bir site.
 
  Bu sitede beğendiğim pek çok sanatçı vardı. Ama "burdge-bug" isimli üyenin tarzına ve çalışmalarına ayrı bir bayılıyordum. Eğer merak ediyorsanız, bu da burdge-bug'ın kendisi oluyor:

  
  burdge-bug, bir ara sürekli Percy Jackson serisinden karakterler çizmeye başlamıştı ve çizimleri çok beğenmeme rağmen, kitapları okumadığım için bu karakterleri tanımıyordum. İşte o an Percy Jackson serisini okumamış olmam içime dert oldu.

  Ama geçen gün, seriyi bitirip resimlere baktım ve şaka maka içimde bir rahatlama oldu.

  Tabii sonra fark ettim ki burdge-bug, Olimpos Kahramanları serisinden karakterler de çizmeye başlamış. Yine olaya Fransız kaldım anlayacağınız :)

  Tüm seriyi okuduysanız ya da benim kadar vesveseli değilseniz, buyrun size çok yetenekli burdgebug'ın birkaç Percy Jackson çalışması ve tüm çalışmalarını bulabileceğiniz deviantart sayfasının linki:
 

               http://burdge-bug.deviantart.com/gallery/





  NOT: Ayrıca burdge-bug'un Harry Potter ve Açlık Oyunları çizimlerine de bir bakın derim. Pişman olmazsınız...


  Eğer merak ediyorsanız, bu da benim deviantart sayfam:
                 http://vanesrak.deviantart.com/gallery/
 

21 Eylül 2013 Cumartesi

SON OLİMPOSLU

PUAN: 7.5/10 
(Aslında 8 puan vermeyi düşünüyordum ama Fahrenheit 451 gibi kitaplarla aynı puanı verirsem o kitaplara haksızlık olur diye düşündüm. Serinin çoğu kitabı gibi 7 puan vermek de istemedim ve sonunda 7.5'da karar kıldım)

KİTABIN KONUSU
Kronos savaş için tüm hazırlıklarını yapmıştır artık. Tanrıların Tayfun'la baş etmek zorunda kalması nedeniyle Olimpos'un kurtuluşu artık Melezlerin elindedir. Percy bir yandan Olimpos için savaşırken, bir yandan da büyük kehanetle baş etmeye çalışacak ve çok zorlu sınavlardan geçecektir.

NEREDEN ESTİ?

  Lisedeyken yurttan oda arkadaşım "Şimşek Hırsızı" isminde bir filme gittiğini ve çok eğlendiğini söyledi; karakterlerin konuşmaları falan çok eğlenceliymiş. Ben de o aralar sinemaya gidemeyeceğim için biraz kıskandım. Ama sonra "Şimşek Hırsızı" gibi orijinal bir fikrin sinema sektöründen çıkması ihtimalinin düşük olduğunu düşünüp google'a girdim. Düşündüğümde haklı çıkmıştım; Şimşek Hırsızı Rick Riordan isimli yazarın 5 kitaplık Percy Jackson ve Olimposlular serisinin ilk kitabıymış. Hemen gidip arkadaşıma gösterdim tabii. Uyarlama filmlerin kitapla aynı kaliteyi yakalama ihtimalinin 1000'de bir ihtimal olduğunu o da bildiğinden hemen "Keşke önce kitabını okusaydım!" diyerekten sızlanmaya başladı. Tabi benim kıskançlığımın yerini bir rahatlama, üstünlük duygusu aldı. Çünkü ben filmin getirdiği herhangi bir eksi ve spoiler olmadan, güzel bir seri olduğundan emin olarak tüm seriyi alıp okuyacaktım. Ama gelgelelim elde fazla para olmayınca tüm seriyi ancak 3 yıl sonra kitap fuarındaki adamlara zorla indirim yaptırarak alabildim. Seriyi tamamlamak geç ve güç olsa da kitaplıkta seriyi her gördüğümde bu anım aklıma gelir ve gereksiz bir kibir kaplar içimi. Bu arada seri hala devam ediyor. Diğer kitaplar da bir 3 sene sonraya elime geçer artık :)

5 YORUM
1-Öncelikle, yazarın konuyu uzatmayıp direk olarak Percy'nin 16. yaş gününün 10 gün öncesinden kitaba giriş yapması çok hoşuma gitti. Kamp günlerini ve savaş planlarını uzun uzun okumaktansa böyle hızlı bir giriş daha iyi geldi bana. (Şimdi araştırıp öğrendim ki kamp günleri, savaş hazırlıkları Melez Dosyaları isimli ayrı bir kitap içinde toplanmış
)


2-Serinin başından beri okuyucuyu merakta bırakan o kadar soru vardı ki... Serinin bu son kitabıyla tüm sorulara cevap verilmiş. Benim gibi, çok uçuk şeyler bekleyen tiplerdenseniz, biraz hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz tabii. Çünkü, nedense bana çok enteresan gelmedi çoğu cevap. Halbuki kitabın ortalarına doğru öyle yerler oldu ki, Percy ve Luke arasında doğaüstü bir bağ bile olabileceğine dair tahminler yürütmeye başladım. Ama kitap, en başta tahmin ettiğim sonla bitti. Tamam, iyi bir sondu ama harika bir son da değildi.(Biz kiii Harry Potter serisinin inanılmaz finalini okumuş bir nesiliz!!! sonuçta)

3-Birkaç yerdeki önemli mantık hataları gerçekten kafamın karışmasına sebep oldu. Onları uzun uzun spoiler başlığı altında yazmam gerekeceği için yazmasam daha iyi olur diye düşündüm.(Okurken siz de ne dediğimi anlayacaksınız nasılsa)

4-Serinin önceki kitaplarıyla ufak ufak bağlantılar kurup bir bütünlük sağlanmış. Bu da bir kitap serisi için en büyük artılardan biri bence.

5-Serinin son kitabı olarak beni çoğunlukla tatmin etti açıkçası. Luke karakterinin oldukça sığ anlatıldığı 4 kitaptan sonra bu kitap hızır gibi yetişti bence.(Team LUKE!!! :) Mantık hatalarını saymazsak, savaş bölümleri de tatmin edici sayılırdı bence. Tüm seri mitoloji ansiklopedisinden olayları kopyala-yapıştır üslubuyla yazılıp; karakter analizleri, psikolojik tahliller vs oldukça arka plana atılmıştı. Ama bu kitapta buna daha az rastlıyoruz. Kamptaki diğer Melezlerin de yaşamlarına, duygularına ve düşüncelerine tanık oluyoruz ve öldüklerinde tek bildiğimiz isimleri ve birkaç yüzeysel özellikleri olmuyor. Sonuçta; final olarak iyi bir kitaptı diyebiliriz ama yazarın serinin diğer kitaplarında aynı derinliği yakalayamaması serinin zayıf kalmasına neden olmuş maalesef :(
  Bir seriyi daha bitirmenin keyfiyle herkese selamlar eder; büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden  öperim :) Esen kalın...

17 Eylül 2013 Salı

Eski "Çocuk" Kitapları

  Şu sıralar sırf maddi kazanca yönelik, klişelerden oluşmuş, yapmacık çocuk kitaplarıyla bu piyasanın kirletildiği kanaatindeyim. Bu durum da, ister istemez eski çocuk kitaplarını aratıyor insanlara.

  Peki, eski çocuk kitaplarında, şimdikinden farklı olarak ne vardı?

  Çoğu için bu sorunun cevabı farklı olacaktır. Ama benim için cevap şu: Eski kitaplarda, çocuklar için pembe bir dünya çizilmek yerine, alttan alttan gerçek dünyanın acımasızlığı gözler önüne seriliyor. Uzun uzun açıklamak yerine, birkaç örnek vereyim:








  Tom Sawyer'da; çocuklar çok kötü bir cinayete şahit oluyorlar ve daha sonra peşlerine düşen bu katillerle uğraşmak zorunda kalıyorlar.












Hansel ve Gretel'de; çocuklar, çocuk katili şeker cadısından kurtulmak için onu fırına atıp, yakmak zorunda kalıyorlar.

















  Kırmızı Başlıklı Kız'da; oduncu, kurdun karnını deşip içinden kırmızı başlıklı kız ve büyükannesini kurtarır, sonra da kurtun karnını taşla doldurup nehre atar.









  Tüm bunların orjinal hikayelerin yumuşatılmış halleri olduğunu söyleyen de var. Aşağıda vereceğim sayfaya bakarsanız ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.(Tabi o kadar abartılı olmasına ben de karşıyım, yazıyı okumadan söyleyeyim)

http://korkusitesi.com/korkusinema/10-masaldaki-korkunc-detaylar

13 Eylül 2013 Cuma

BABİL'DE ÖLÜM İSTANBUL'DA AŞK

PUAN: 9/10

KİTABIN KONUSU
Tamam, kitabın konusunu yazıyorum ama bazı yerleri benim de tam olarak anladığım söylenemez. O yüzden, anladığım kadarıyla özetleyeyim: Kağıt yapımında kullanılan bir "çilek"imiz var. Ve bu çileğin yapıldığı kağıt, üzerine yazılanlar ile büyük bir aşka aracılık yapıyor. Fakat daha sonra bu kağıt, üzerine büyük aşkını işleyen Leyla'sından ayrı düşüyor ve macera bundan sonra başlıyor. Çilek arkadaşımız, kendini Mecnun görüp, Leyla'sını aramaya koyuluyor. Fakat insanların onun yerini değiştirip başka yerlere taşıması, bu işi oldukça zorlu kılıyor. Çileğin, parçası olduğu kitap büyük bir sırrı da barındırınca işler iyice zorlaşıyor. Böylece, çilek için, elden ele dolaşmasıyla birlikte asırlara yayılan bir "aşk" arayışı da başlamış oluyor.(Evet, en azından benim kitaptan anladığım buydu, hatam varsa affola :))

NEREDEN ESTİ?
Kitap fuarı başlamıştı ve üst kattaki komşumuzun kızı Yasemin Abla ile bu fuar hakkında konuşuyorduk. O da bana bu kitabı mutlaka almamı söyledi. E, bende aldım.

5 YORUM
1-Kitabın, asırlara yayılan bir öyküsü var ve bu öykü bence çok harika bir şekilde kurgulanmış. Kitap yarı tarihsel bir kurguya sahip gerçi. Anlatılan olayların çoğu, tarihte yaşanmış olaylar. Ama yazar bu olayları kendi kurgusuna öyle bir dahil etmiş ki, ortaya harika bir kitap çıkmış.

2-Tüm hikayenin,bir aşka tanıklık etmiş küçük bir kağıdın parçası olan bir çilek tarafından anlatılması oldukça orijinal bir fikir gibi geldi bana. Gerçi, aynı kağıdın yapımında hurma falan da kullanılmıştı ama... Belki bir sonraki kitapta da olaylar hurmanın bakış açısıyla anlatılır, ne dersiniz? :)

3-Kitapta o kadar çok olay yoğun ve akıcı şekilde yazılmış ki, her bölümden ayrı bir kitap çıkarılabilir, o derece yani. Bu sayede sıkılma ihtimali neredeyse sıfıra indirilmiş. Tabii kitabı okumada zorluk çekmezseniz.(O konuyu da birazdan okursunuz)

4-Kitap, diğer kitaplar gibi bölümlerden oluşuyor. Ve neredeyse her bölümün başında, o bölümün sonunda gerçekleşen olay önce anlatılıp, sonra olay başından itibaren anlatılmaya başlıyor. Başlarda güzel bir teknik diye düşündüm. Ama okuması zor bir kitap olduğundan ve üstüne bir de olayları sondan başlayarak anlatmanın insanın kafasını biraz karıştırmasından ötürü, kitabın sonlarına doğru, bu teknik biraz canımı sıkmaya başladı. Tabii herkes için aynı durum söz konusu olacak değil.

5-Kitabı okumak biraz zor demiştim. Eski dildeki isimlerin okunmasındaki zorluk ve metrekareye düşen kelimenin oldukça fazla olması da bu durumu daha beter hale getiriyor bazen. İşte böyle anlarda, kitaptaki "olağanüstü" illüstrasyonlar beni çocuk gibi sevindirip, az da olsa rahatlatmıştı. Ayrıca, bu illüstrasyonlar kitaba otantik bir hava da katmış. Birkaç örneğini paylaşınca daha iyi anlayacaksınız beni. Buyrun, onlardan bazıları:

11 Eylül 2013 Çarşamba

LABİRENT SAVAŞI

PUAN: 7/10

KİTABIN KONUSU
Luke, canavar ordusuyla Melez Kampına saldırı hazırlığındadır. Bu saldırı planını keşfeden kahramanlar içinse tek seçenek vardır: Saldırıdan önce Luke ve canavar ordusunu engellemek. Artık, yeraltında uzanan Labirent'te ölümüne bir arayış başlar. Ancak Labirent'in canlı olup yer değiştirmesi ve içinde barındırdığı ölümcül yaratıklar işleri daha da zorlaştıracaktır.

NEREDEN ESTİ?

  Lisedeyken yurttan oda arkadaşım "Şimşek Hırsızı" isminde bir filme gittiğini ve çok eğlendiğini söyledi; karakterlerin konuşmaları falan çok eğlenceliymiş. Ben de o aralar sinemaya gidemeyeceğim için biraz kıskandım. Ama sonra "Şimşek Hırsızı" gibi orijinal bir fikrin sinema sektöründen çıkması ihtimalinin düşük olduğunu düşünüp google'a girdim. Düşündüğümde haklı çıkmıştım; Şimşek Hırsızı Rick Riordan isimli yazarın 5 kitaplık Percy Jackson ve Olimposlular serisinin ilk kitabıymış. Hemen gidip arkadaşıma gösterdim tabii. Uyarlama filmlerin kitapla aynı kaliteyi yakalama ihtimalinin 1000'de bir ihtimal olduğunu o da bildiğinden hemen "Keşke önce kitabını okusaydım!" diyerekten sızlanmaya başladı. Tabi benim kıskançlığımın yerini bir rahatlama, üstünlük duygusu aldı. Çünkü ben filmin getirdiği herhangi bir eksi ve spoiler olmadan, güzel bir seri olduğundan emin olarak tüm seriyi alıp okuyacaktım. Ama gelgelelim elde fazla para olmayınca tüm seriyi ancak 3 yıl sonra kitap fuarındaki adamlara zorla indirim yaptırarak alabildim. Seriyi tamamlamak geç ve güç olsa da kitaplıkta seriyi her gördüğümde bu anım aklıma gelir ve gereksiz bir kibir kaplar içimi. Bu arada seri hala devam ediyor. Diğer kitaplar da bir 3 sene sonraya elime geçer artık :)
 
5 YORUM
1-Öncelikle, bu kitabın benim için çok ayrı bir yeri var. "Nereden esti?" bölümünde bu seriyi nasıl keşfettiğimi yazmıştım. Bu seriyi keşfettikten bir süre sonra bir sahafta bu kitabın çok kaliteli bir 2. eline rastladım ve 7 TL'ye aldım. (Tabii seriyi tamamlamam 3 yılımı aldı, o ayrı mesele) Şu sıralar 100'ü aşkın kitabımın olduğu kitaplığımda o zamanlar 10 tane kitabım bile yoktu. Uzun süre kitap alamamıştım ve sürekli elimdeki kitaplara bakıyordum. O zamanlar Harry Potter dışında en değerli kitabımdı bu kitap. Ve arada sayfalarını karıştırıp, tüm seriyi alacağım günü hayal ediyordum.(Emrah filmlerinin senaryosuna bağlıyorum iyice, o yüzden konuyu kapatıyorum yavaşça) Sonunda seriyi okumaya başladım ve şimdi bu kitaptaydım. Ne kadar bazı yönlerini eleştirsem de, bir kitabın-serinin- böyle bir anısı olunca insan kolay kolay etkisini yok sayamıyor.

2-Kitaba gelirsek... Kitaptaki "labirent" temasını çok beğendim. Labirentte en umulmadık ve ilginç yerlere çıkıyorlar sürekli ve bir sonraki durağı, karşılaşacakları "şey"leri merak etmeden duramıyorsunuz. Bu da heyecanınızı sürekli zirvede tutuyor.

3-Kitabın başı ve ortası arasında bir ara o kadar çok insan ve mitolojik canavar ismi geçmeye başladı ki kafam allak bullak oldu. Olaylardan tamamen kopuyordum neredeyse. Neyse ki sonradan, daha az isim geçmeye ve olaylar aydınlanmaya başladı. (Önceki kitapları okuyalı çok olmadı ama eski karakterlerin, canavarların ismi geçtiğinde hatırlamakta çok zorlanıyorum, hatta bazen hiç hatırlayamıyorum)

4-Kitabın sonu çok zirvede bitmemiş aslında, normal bir sondu. Finalden önceki kitap olduğu için böyle bir yol seçilmiş olunabilir tabii. Final için birçok sorunun cevabının açıklanacağının ipucu veriliyor aslında bu kitapta. Geriye bir tek son kitabı okuyup seriyi tamamlamak kalıyor.

5-Son olarak, kitapla biraz alakalı bir filmden bahsetmek istiyorum: Pan'ın Labirenti...




  Filmin afişini verdim sadece, biraz araştırınca daha iyi bilgi edinebilirsiniz. Bu kitapta da sürekli Pan ve labirent konuları geçtiği için bu film de ilginizi çekebilir. Ya da çekmez :) (Ama uyarayım, aşırı şiddet içerikli sahneler var. O yüzden yaşınız küçükse hiç tavsiye etmiyorum)

9 Eylül 2013 Pazartesi

"E.T." Kitaptan Uyarlanmış


E.T. (1982)
  Mahalle sohbetinde konu açar gibi yazmışım başlığı. Ama bu haberi keşfettiğimde, dedikodu gibi herkese yaymak istedim gerçekten. Tabii çevremdekilerin E.T.'den fazlasıyla bihaber olmalarından dolayı bu haberi yayma işinden bir süre sonra vazgeçtim. Zira, bu haberi anlamaları için önce uzun uzun E.T.'nin ne olduğundan bahsetmem gerekecekti.

  Tabii kimse beni dinlemedi. Anlaşılan geçen günkü düğünün dedikoduları diğerlerinin daha çok ilgisini çekmiş.

  Ben de şu an 0(yazıyla "sıfır") takipçimin olduğu blogumdan bu konuyu paylaşıp, hafif şizofrenimsi bir tarzda kendimi tatmin edeyim dedim :)

  Aşağıda, sahaftan aldığım, 1983 basımı(ilk baskı) E.T. kitabının ön ve arka kapaklarının, çektiğim fotoğrafları var:




  Son olarak, E.T. filminin klişe olarak kullanılan birkaç sahnesinden kesitlerle konuyu kapatıyorum...





7 Eylül 2013 Cumartesi

KÖRLÜK

PUAN: 10/10

KİTABIN KONUSU
  Trafikte yeşil ışığın yanmasını bekleyen adam, o yeşil ışığı asla göremeyeceğinin farkında değildir. Çünkü, her taraf aniden beyazlaşır ve adam kör olur. Ve işin kötü tarafı, bu körlük bulaşıcıdır. Kör adamın temas ettiği kişiler aracılığıyla bu körlük yayılır. Tüm bu yayılmadan sonra, sadece kör adamın göz doktorunun karısı görme yeteneğini kaybetmez. Bu saatten sonra her şey değişmeye başlar. Tüm insanlık için yeni ve zorlu bir hayat başlar artık. Kimsenin, saf beyazlık dışında bir şey görmediği, kaosun ortasında bir hayat...

NEREDEN ESTİ?
  Kütüphaneci kadın tavsiye etti bu kitabı. Ama okuması zor bir kitap olduğunu da söyledi. Ben de okullar başlamadan okuyayım dedim.

5 YORUM
1-Kitabı oldukça farklı kılan bir unsurdan bahsedeyim önce: Bu kitapta hiçbir şekilde, herhangi bir yer adı veya özel ad kullanılmamış. Yazarın, bu şekilde evrenselliği yakalamaya çalıştığı söyleniyor. Bence çok harika bir fikir ve yazar uygulamada çok başarılı olmuş.(Ben de şimdiye kadar 2 kısa hikaye yazdım ve özel isim veya yer ismi kullanmadım. Bunun bir eksiklik olacağını düşünüyordum; ama görünen o ki öyle değilmiş.) Yazarın özel isim yerine kullandığı söz gruplarından birkaç örnek vereyim: İlk kör, doktorun karısı, şehla çocuk, göz yaşı yalayan köpek, koyu renk gözlüklü genç kız... (Şu, diziler bittikten sonra, arada görünüp, ismi anılmayan oyuncuların isimleri yazılırken kullanılan kalıplara benzemiyor mu? kapıyı açan adam: Şehsüvar Suphi, sandalyeyi çeken garson: Ali Can, ... gibi)

2-Kitapta anlatılan yeni dünya, oldukça karmaşık, korkunç ve tahmin edilemez. Karakterlerden birinin şu sözü, ne demek istediğimi daha iyi anlatacaktır sanırım:

  ...Vaktiyle bizim gözlerimiz görürken de çevremizde körler vardı, Şimdiyle karşılaştıracak olursak sayıları çok azdı, yaygınlıkla geçerli olan duygular gören insanların duygularıydı, dolayısıyla da körler her şeyi öteki insanların duygularıyla duyumsuyorlardı, kör insanlara özgü duygularla değil, şimdiyse tersine, körlere özgü gerçek duygular doğup gelişmekte, daha işin başındayız, şu anda eskiden duyumsadığımız duyguların anılarıyla yaşıyoruz, çevrendeki yaşamın nasıl olduğunu anlaman için gözlerinin görmesi gerekmiyor, biri çıkıp da günün birinde insan öldüreceğimi söyleseydi, bunu bir hakaret kabul ederdim, oysa öldürdüm...

3-Kütüphaneci kadın, bu kitabı tavsiye edip, konusundan bahsettiğinde, o an kafamda bir şeyler şekillendi. Eminim, herkesin aklına körlükle ilgili zorluklar ve bazı tahminler gelmiştir. Ama yazarın hepimizden en az birkaç adım önde olduğunu söyleyebilirim. Şöyle ki; yazar, en ufak ayrıntıların körler için nasıl büyük bir dezavantaja yol açabileceğini detaylıca hesaplamış ve okuyucunun tahminlerinin üzerinde bir kurgu ve anlatım yakalamış. Bu sayede, kitabı okurken "Böyle olacağını biliyordum," diye ahkam kesmenize fırsat bırakmıyor yazar ve bir sonraki sayfaya boşa çıkmayacak büyük beklentilerle geçiyorsunuz.

4-Kitapta neredeyse her paragrafın, en az bir sayfa sürmesi ve konuşma kısımlarını virgülle ayırıp, tırnak içinde ayrı bir paragraf yapılmaması, okurken biraz kafanızın karışmasına ve yorulmanıza yol açabilir. Ama tüm bunlara rağmen, kitabın orijinal konusu ve sürükleyici kurgusu kitabı elinizden bırakmamanızı sağlayacaktır.

5-Kitapta, oldukça kaliteli çıkarımlar ve öğretici düşünceler de yer alıyor. Ve bunlar o kadar çok ki, hepsini yazıp, kimseyi sıkmak istemiyorum. Sadece şu beğendiğim kısmı yazmaya karar verdim:

  "Yapacağımız her hareketten önce ciddi olarak düşünmeye başlasak, vereceği sonuçları önceden kestirmeye çalışsak, önce kesin sonuçları, sonra olası sonuçları, sonra rastlantısal sonuçları, daha sonra da ortaya çıkması düşünülebilecek sonuçları düşünmeye kalksak, aklımıza bir şey geldiğinde, bulunduğumuz yere çakılır, hangi yöne olursa olsun bir adım bile atamazdık. Sözlerimizin, hareketlerimizin iyi ve kötü sonuçları, kuşkusuz, ilerde yaşayacağımız günlere, hatta bizim bu sonuçları doğrulamak, kendimizi kutlamak ya da başkalarından özür dilemek için artık bu dünyada bulunmayacağımız günlere göreceli olarak düzgün ve dengeli biçimde dağılır, zaten kimi insanlar da bu durumun ölümsüzlük denen ve çok sözü edilen şeyin ta kendisi olduğunu ileri sürer..."
NOT: Bir de 2008 yapımı bir film uyarlaması varmış kitabın. Altta afişini veriyorum:
Blindness (2008)

5 Eylül 2013 Perşembe

TİTAN'IN LANETİ


PUAN: 7/10

KİTABIN KONUSU
              (Kitabın kapağından alıntıdır.)
  Yunan tanrılarının ve melezlerin dünyası çok büyük bir savaşa hazırlanıyor. Bu savaş her şeyi yakıp yıkacak, geri dönülmesi olanaksız sonuçlar doğuracak bir savaş olabilir! Percy'nin şimdi kendisi gibi güçlü dostlarına ihtiyacı var, yeni tanıştığı gizemli melez kardeşler ona destek mi olacaklar köstek mi?
  Titanların efendisi Kronos en büyük tuzağını kurdu, tanrıları ve melezleri bekliyor! Serinin bu üçüncü kitabında Percy bugüne kadarki en korkunç gerçekle yüzleşiyor: Titanın Laneti. Bu lanete sadece çok güçlüler karşı koyabilirler, peki Percy bunu başarabilecek mi?

NEREDEN ESTİ?
 
 Lisedeyken yurttan oda arkadaşım "Şimşek Hırsızı" isminde bir filme gittiğini ve çok eğlendiğini söyledi; karakterlerin konuşmaları falan çok eğlenceliymiş. Ben de o aralar sinemaya gidemeyeceğim için biraz kıskandım. Ama sonra "Şimşek Hırsızı" gibi orijinal bir fikrin sinema sektöründen çıkması ihtimalinin düşük olduğunu düşünüp google'a girdim. Düşündüğümde haklı çıkmıştım; Şimşek Hırsızı Rick Riordan isimli yazarın 5 kitaplık Percy Jackson ve Olimposlular serisinin ilk kitabıymış. Hemen gidip arkadaşıma gösterdim tabii. Uyarlama filmlerin kitapla aynı kaliteyi yakalama ihtimalinin 1000'de bir ihtimal olduğunu o da bildiğinden hemen "Keşke önce kitabını okusaydım!" diyerekten sızlanmaya başladı. Tabi benim kıskançlığımın yerini bir rahatlama, üstünlük duygusu aldı. Çünkü ben filmin getirdiği herhangi bir eksi ve spoiler olmadan, güzel bir seri olduğundan emin olarak tüm seriyi alıp okuyacaktım. Ama gelgelelim elde fazla para olmayınca tüm seriyi ancak 3 yıl sonra kitap fuarındaki adamlara zorla indirim yaptırarak alabildim. Seriyi tamamlamak geç ve güç olsa da kitaplıkta seriyi her gördüğümde bu anım aklıma gelir ve gereksiz bir kibir kaplar içimi. Bu arada seri hala devam ediyor. Diğer kitaplar da bir 3 sene sonraya elime geçer artık :) 

5 YORUM
1-Serinin bu kitabında birçok soruya cevap verilip, serinin bütününe ilişkin sorunlar ortaya konmuş ve serinin gidişatı hakkında okuyucuyu iyice heyecanlandırmış.

2-Canavarlar Denizi'ndeki, kitabı uzatmaya yönelik gereksiz canavarlar ortaya atma ve tekrara düşme bu kitapta pek görünmüyor. Dövüşülen her canavarın, yaşanan tüm olayların ve karşılaşılan her karakterin olayın bütünüyle ilgisi var. Bu da, kitaba bir yoğunluk katmış ve okurken bazı yerlerde uyuklamamızı engellemiş çok şükür :) 

3-Bu kitapta en beğendiğim noktalardan biri de karakterlerin olaylar boyunca ölüme çok yakın olmaları. Tamam, yine bazı yerlerde melezler ebeveynlerinin eteklerine yapışıp, yardım istiyorlar; ama genelde olayların mantıklı gelişmesi ve beklenmedik noktalara bağlanması kitabı okumayı daha heyecanlı ve eğlenceli bir hale getirmiş.

4-Her ne kadar kitabın sonunda ters köşe yaparak okuru şaşırtsalar da, şu "kehanet" meselesi beni pek sarmıyor. Kitap boyunca ister istemez kehanetin ne şekilde gerçekleşeceğini beklemek, dikkatimi dağıtmıyor değil. Ayrıca, şu "tüm olayları rüyasında görme" meselesi de biraz mantıksız ve zorlama gibi geldi bana. Çocuk, rüyasında, bildiğin canlı yayına bağlanıyor sanki :)

5-Kitap boyunca çok bariz ipuçlarını görüp, kendimce tahminler yürütmeye çalıştım. Ama kitap öyle şaşırtıcı bir sonla bitti ki, tüm tahminlerim çöpe gitti. Kitap bittiğinde, bundan sonra ne olabileceğine dair hiçbir fikrim yoktu artık. Bu da, cidden harika bir histi...

3 Eylül 2013 Salı

Hikaye Yarışmasına Katılıyorum...



  Bir aydır, yazma konusundaki tembelliğimden kurtulup, TBD(Türkiye Bilişim Derneği)'nin düzenlediği "2013 Bilimkurgu Öykü Yarışması" için kendi öykümü yazmaya çalışıyordum. Tabii hiç kolay olmadı bu.

  Oturup kısa bir öykü yazmanın bile bu kadar zor olmasını beklemiyordum açıkçası. Gün içinde, oturup, öykümü yazmaya eriniyordum. Sonra bilim-kurgu türünün en zor dallarından biri olan "zaman yolculuğu"nu seçtiğim için sürekli mantık hatalarını düzeltmem ve kurguyu doğru şekilde oturtmam gerekiyordu. Ve tüm bunlar kolay olmadı.
..
 
  Geceleri dizi izleme seansımdan sonra ufak ufak yazmaya başladım. Yarış için son başvuru tarihine 1 gün kala bitirdim sonunda. Ama ortada bir sorun vardı: Hikaye için 2000 kelime sınırı getirilmişti. Ama hikayeyi çok yoğun yazmama rağmen 2000 kelimeyi aşmıştım. Fazla kelimeleri atma uğraşına başladım birden. Zor da olsa hikayemi 1998 kelimeye indirmeyi başardım ve hikayemi yarışmaya gönderebildim.

  Aslında yarışı kazanmak artık benim için bir bonus ödül olabilir ancak. Çünkü tüm bu hikayeyi -1 ay içinde de olsa- düzgün bir şekilde, içime sinerek yazmak benim için çok daha değerliydi. Hem o kadar da tembel değilmişim, ha?

LinkWithin