30 Temmuz 2013 Salı

FAHRENHEİT 451

 PUAN: 8/10

  KİTABIN KONUSU
 Guy Montag işini seven bir itfaiyeci ve görevi kitapları yakmak.(epey bir ironik düşünmüş yazar) Bir gün evinin yakınlarında genç bir kızla tanışır ve kızın amcasından öğrendiği, eski zamanlara(itfaiyecilerin kitap yakmak yerine yangın söndürdüğü zamana) dair hikayeler dinler. Birkaç konuşmanın ardından Montag, bir değişim farkeder ve yaptıklarını ve yapılanları sorgulamaya başlar.

  NEREDEN ESTİ?
 Distopik kitap merakım sağolsun..

  5 YORUM
1-Öncelikle, bilmeyenler için kitabın isminin ne anlama geldiğini açıklayayım:Fahrenheit, santigrat gibi bir sıcaklık değeridir. Fahrenheit 451 ise kitap kağıtlarının yanıp tutuştuğu sıcaklık derecesidir. Santigrat derece cinsinden hesaplamaya çalıştım ama yanlış bilgi verip rezil olmamak adına susuyorum. Hem siz anladınız zaten ne demek istediğimi :)

2-Aslında kitabın yazarı Ray Bradbury bu konuya benzer yanlış hatırlamıyorsam 5 hikaye yazmış. Fakat yazara göre zirve noktası bu kitap olmuş. Yazar hala yaşıyor. Çoğunuzun önsözlerden nefret ettiğini biliyorum; ama bu kitabın yazara ait önsözünü okumanızı tavsiye ederim. (Bu da "Dönüşüm" romanıyla birlikte 2. önsöz tavsiyem oldu, farkındayım.)

3-Karşımızda distopik romanların vazgeçilmezi olan totaliter yönetim ve sansür var yine. Ama Fahrenheit 451'de beni çeken asıl şey "kitap" konusu üzerinde durulmasıydı. Geçmişte de kitapların yakılması olaylarıyla karşılaşıldığını biliyoruz. Eğer bu kitap yakma olaylarının nedenini hala sorgulamamışsanız Fahrenheit 451 size bu konuda gerçekten yardımcı olacaktır. Kağıt parçası olarak gördüğümüz kitapların neler yapabileceğini farkettiğinizde siz de gerçekten şaşıracaksınız.

4-Kitapla ilgili beğendiğim başka bir nokta ise ancak kaliteli bir bilim-kurgu kitabında karşılaşabileceğimiz teknolojik tasvirlerin yer alması oldu. Yazar kitabı öyle bir öngörüyle yazmış ki; dinleme cihazı, cep telefonu, gelişmiş radarlar gibi günümüze ait pek çok teknolojiyi bu kitapta bulabiliyorsunuz. 

Fahrenheit 451(1966)
  Tüm bu artılarına rağmen önceden "1984" kitabını okumamın neden olduğu aşırı yüksek beklentiden olsa gerek bende tam bir tatminlik hissi bırakmadı bu kitap. Tavsiyem şudur ki; eğer bu 2 kitabı okumadıysanız önce Fahrenheit 451'i okuyun. Tabii yine de siz bilirsiniz..

5-Son olarak kitapta defalarca okuduğum ve en can alıcı paragraf olarak düşündüğüm paragrafı yazmak istiyorum:
     
        (NOT:Aşağıdaki paragrafı okuduktan sonra hayatınız değişebilir. Tercih sizin... )

  "...Bir evi çivisiz ve ahşapsız inşa edemezsin. Eğer bir evin yapılmasını istemiyorsan, ahşap ve çivileri sakla. Eğer politik bakımdan mutsuz bir adam istemiyorsan, kaygılandıracak bir soruda ona iki bakış açısı verme, birini ver. Daha da iyisi hiç verme. Bırak savaş gibi bir şeyin var olduğunu unutsun. Eğer Devlet yetersizse, havaleliyse ve vergi delisiyse, insanların Devlet üzerine  endişelenmesindense bırak böyle olsun. Huzur, Montag. Onlara yarışmalar düzenle, en popüler şarkıların sözlerini, devletlerin başkentlerini veya Iowa'da geçen yıl ne kadar mısır yetiştirildiğini bilerek kazansınlar. Onları patlamalarına neden olmayacak bilgilerle doldur, öyle lanet olası 'olaylarla' tıka basa yap ki, kendilerini bilgileriyle gerçekten "zeki" hissetsinler. Sonra düşündüklerini hissedecekler, hiç kımıldamadan hareket ettikleri hissine kapılacaklar ve mutlu olacaklar, çünkü bu tür olaylar değişmezler. Olayların bağlantılarını kurmaları için onlara felsefe ve sosyoloji gibi kaypak şeyler verme. O zaman melankolik olurlar. Bugünlerde birçok adamın yapabildiği gibi, TV duvarını ayırıp tekrar birleştiren kişi, insanı kaba, hayvansı hissettirmeden ölçülüp biçilemeyecek olan evreni ölçüp biçmeye çalışan kişiden daha mutludur. Biliyorum, ben denedim, cehenneme kadar yolu var. Sen kulüplerini ve partilerini, akrobatlarını ve sihirbazlarını, gözüpek adamlarını, jet arabalarını, motorsiklet helikopterlerini, seks ve eroinini, otomatik refleksle yapılacak her şeyi getir onlara. Eğer dram kötüyse, eğer film hiçbir şey söylemiyorsa, eğer oyun boşsa, beni tereminle dürtükle, yüksek sesle. Sadece titreşime dokunsal bir tepki olduğunda, oyuna karşılık verdiğimi düşüneceğim. Fakat umrumda değil. Ben yalnız somut eğlenceden hoşlanırım."

28 Temmuz 2013 Pazar

ATEŞİ YAKALAMAK

 PUAN: 8/10

  KİTABIN KONUSU
 Açlık Oyunları'ndaki galibiyetinin ardından 12. mıntıkaya dönen Katniss, Gale'in ona karşı soğuk davrandığını farkeder. Peeta ise zaten tamamen sırtını dönmüştür ona. Ama bunlar en küçük problemleridir Katniss'in. Çünkü Oyunlar'da Capitol'ü küçük düşürerek farkında olmadan bir isyanın temellerini atmıştır ve artık Capitol için bir tehlike olarak görünmektedir. Katniss'in inandırıcı olmak için Peeta ile arasındaki sahte aşka herkesi inandırması gerekmektedir; ancak Capitol'ün Katniss için başka planları vardır.

  NEREDEN ESTİ?
 Eh, ilk kitabı okuduktan sonra siz de hiç düşünmeden, ışık hızında 2. kitaba geçeceksiniz. Bi' yerden aklınıza esmesine gerek kalmayacak yani.

5 YORUM
1-Öncelikle, bu kitabı klasik bir ara kitap olarak görüp uzun ve durağan bir anlatım bekleyebilirsiniz.(Harry Potter'daki Melez Prens kitabı ya da Alacakaranllık'taki Yeniay kitabı gibi) Ama gerçekten tüm önyargıları yıkarak beklentilerin üstüne çıkan bir kitap bence. Bu kitabın ilk kitaptan sürükleyicilik ve içerik açısından eksik kalır hiçbir yanının olmadığını söyleyebilirim. Hatta bence fazlası bile var.

2-İlk kitapta aşk meselelerine pek zaman olmamıştı. Bu kitapta da zaman olmasına rağmen Katniss'in Oyunlar'da Peeta'yla birlikte kurtulmak için verdiği karar sonucu aşk meselesi askıda kalıyor ve Katniss olan arkadaşlıklarını da kurtarmak için çabalamaktan başka bir şey yapamıyor. Yani, demek istediğim sırf bir aşk romanına dönüşecek diye bekliyorduysanız; avucunuzu, yalamak için hazır tutsanız iyi olur.(çok mu ağır oldu bu?) Neyse...

     (Şimdi yazacaklarım spoiler içerebilir, benden söylemesi..)

3-İlk Oyunlar'da oyun sistemini gayet mantıklı bulup beğenmiştim. Ama bu defaki oyunlar mantıklı olmakla kalmayıp daha ileri gitmişler. Öncelikle yeni yarışmacıların eski galipler olması ve yaş sınırının olmaması olayı beni epey heyecanlandırmıştı. Yeni oyun alanının kurulduğu sistem ve oyuncuların kullandıkları gereçler de epey ilginçti. Tüm bunlar bir araya gelince kitabı tekrara düşmekten kurtarmış, üstelik okuyanları daha fazla şaşırtmayı başarmış.

4-Eski oyuncular olaya girince, geçmiş Oyunlar hakkında da bir şeyler öğrenmeye başlıyorsunuz. Eski oyun sistemleri, Oyunlar'ı kazananların nasıl kazandıkları, galiplerin başına gelenleri... Tüm bunlar bir yana, özellikle Haymitch'in geçmişini ve Oyunlar'da yaşadıklarını öğrenmek benim için epey ilginç olmuştu. O bölümden etkilenmeyen yoktur herhalde.



       (Spoiler sonu)


5-Bu kitapla birlikte Capitol'ün iç yüzünü görüp vatandaşlarının yaşayışlarına tanık oluyoruz. Ama tüm bunlar olayların ne kadar umutsuz olduğunu görmemizden başka işe yaramıyor. Kitap "distopik" türünün iyi bir örneği olduğunu bir kez daha hatırlatmış oluyor. Kitabı daha da överdim; ama en iyisi alıp kendiniz okuyun, okuduysanız ne demek istediğimi zaten anlayacaksınızdır.

Ateşi Yakalamak (2013)

24 Temmuz 2013 Çarşamba

BİN DOKUZ YÜZ SEKSEN DÖRT

PUAN: 10/10

 KİTABIN KONUSU
   1948 yılında George Orwell tarafından yazılan kitap 1984 yılını anlatan distopik bir politik-bilim-kurgu romanı.(Bu türü ben uydurdum.) Dünya 3 totaliter, askeri bölgeye ayrılmıştır ve bu yönetimle halk kimliksizleştirilmiş ve her yaptıkları gözetim altında tutularak özgürlükleri elinden alınmıştır. Devletler halkın beynini yıkayıp aralarında planlanmış savaşlarla onları sürekli bir meşguliyete sokmuş ve kendilerinin başlarında olduğu ve bunu kimsenin değiştiremeyeceğini garantiledikleri bir yönetim kurmuşlardır. Tüm bunların ortasında devlet adına çalışan Winston'ın kafasında şüphe tohumları yeşermeğe başlar ve Winston tüm bu yönetimi ve yaşantısını sorgulamaya başlar. Winston, artık bir şeyler yapılması gerektiğinin farkındadır.

 NEREDEN ESTİ?
 

Distopik romanları seven biri olarak birkaç araştırma sonrası görüp, ertesi gün de kütüphanede bu kitaba rastlamamla bunun bir işaret olduğuna karar verip hemen aldım ve okumaya başladım. Bu arada, sürekli felaket teorileri(2012'de kıyamet kopacak, İlluminati beyinlerimizi yıkayıp hepimizi kontrol edecek...vb.) üreten insanlar olarak hepimiz az çok distopik roman hayranıyızdır ya da olmak üzereyizdir gibi geliyor bana. Benden söylemesi...

   5 YORUM
1-Öncelikle, yazarın geçmişini okuyup(siz de okuyunca eminim daha iyi anlarsınız) bu kitabın devlet yönetimleri hakkında oldukça bilgisi olan biri tarafından yazılmasını öğrenmek beni fazlasıyla etkiledi. Yazar, oturduğu yerden böyle bir kurgu girişiminde bulunmuyor, deneyimlerinin getirdiği bilgi birikimi ve tecrübeyle adeta bizleri olası felaketlere karşı uyarıyor. Tabi böyle bir yaşamdan memnun kalacaksanız o ayrı...

2-Bir zamanlar bizde BBG(biri bizi gözetliyor) evi vardı hatırlarsanız. İşte onun orijinali Amerika'da Big Brother olarak biliniyor. Yani büyük birader anlamında. Şimdi nereye bağlayacağımı merak ediyorsanız okumaya devam edin. Bu kitapta devlet tüm halkı ayrı ayrı izlemek için her eve, işyerlerine ve sokaklara kameralar, mikrofon ve hoparlörler yerleştirmiş ve Büyük Birader'in herkesi izlediğini söyleyip olası isyan çıkarma ihtimalini vs. imkansız kılmıştır. Yani anlayacağınız, bu yapmacık BBG formatının isim babası George Orwell'dir. Kendisinin mezarda kemikleri sızlamıyordur umarım.

3-Yazarın kurduğu dünya öyle tasarlanmış ki hiçbir kör nokta bulamıyorsunuz. Tüm tarih kitapları ya yok edilmiş ya da değiştirilmiş, konuşulan dil değiştirilip halk iyice geçmişten koparılmış, devletin başkanının verdiği demeçlerde ileride hatalı bir söylem tespit edilirse devletin yetkili kolları yine bu hataları düzeltiyor ve halkın beyni öyle bir yıkanıyor ki bunlara karşı çıkacak iradeye sahip olamıyorlar. Bu iradeye sahip olanlar da zaten Büyük Birader(bizim BBG'ciler) tarafından, fazla ileri gidemeden yakalanıp yoğun bir beyin yıkama seansına maruz bırakılıyorlar ya da...(anladınız siz onu)

4-Tüm yazdıklarım biraz fazla siyasi gelebilir; ama kitap özünde aşırı siyasi, sıkıcı bir kitap değil. Aksine  harika bir hikayesi ve kurgusu var ve çoğu kitabın yapamadığını başarıp okuyucularını düşünmeye sevk ediyor. İleri görüşlü yazarın bu distopyasını günümüzle karşılaştırdığımızda bu 2 dünya arasındaki tüm bu benzerliklerden korkup özgür irademizin ne kadarını kullanabildiğimizi kendi kendimize sorgulamaya başlıyoruz ve ileride karşılaşabileceğimiz olası bir totaliter rejime karşı kendi payımıza düşen direnişi şimdiden gösteriyoruz.

5-Kitaba bu kadar yüksek puan vermeme gelince... Bu kitap öyle bir farkındalık yarattı ki bende; artık çevremdeki olaylara daha farklı bakmaya başladım, verdiğim kararların farkında olmadan başkalarının el altından dayatmalarıyla verilmiş kararlar olup olmadığını sorgulamaya, ne kadar bağımsız hareket edip etmediğimi keşfetmeye başladım. Artık "kitap" deyince aklıma ilk gelen 1984 oldu ve herkese tavsiye etmeye başladım. Size de tavsiye ederim...

21 Temmuz 2013 Pazar

AÇLIK OYUNLARI

 PUAN: 9/10

 KİTABIN KONUSU
  Capitol şehrinden yönetilen Panem ulusuna ait 12 bölge vardır ve Capitol üstünlüğünü hatırlatmak adına her sene bu alt bölgelerden 12-18 yaşları arasında her bölgeden 1 kız 1 erkek olacak şekilde, sonunda tek kişinin hayatta kalabileceği Açlık Oyunları için oyuncular seçilir. Annesi ve kızkardeşiyle yaşayan Katniss, 12 yaşındaki kardeşi Oyunlar için seçilince onun yerini almak için gönüllü olur ve kendi için hayatta kalma mücadelesini başlatmış olur.

 NEREDEN ESTİ?
  Lise yurdundaki oda arkadaşım tavsiye üzerine kitabı okuyup bana herşeyi heyecanla anlatmasına rağmen pek dinlemediğimi farketmiş olacak ki kitabı okumam için beni sıkı sıkıya tembihlemişti. Kitapları okuduğumu göremeden mezun olduk maalesef. Kendisi bu yazımı okuyorsa derin bir "Ohh.." çekebilir. Eh, birkaç yıl gecikmeli de olsa tüm seriyi okuyabildim. Şimdi kitabı anlatırkenki heyecanını daha iyi anlıyorum.

5 YORUM
1-Öncelikle kitabın konusunun birçok farklı kaynaktan esinlenerek yazılmasını eleştirenler var. Ama benim bu olumsuz eleştirilere pek katıldığım söylenemez. Hem eğer böyle bir değerlendirme yapacaksak birçok kitap ve filmi "vasat" kategorisine koymamız gerekecektir(bkz. Avatar).  Hiç istemesek de daha önce seyrettiğimiz filmler ve okuduğumuz kitaplar bilinçaltımızda yer edinip farkında olmadan yeni kurguladığımız bir eserin parçası olabilir. O yüzden hikaye ve kurgusu iyi olduğu için Açlık Oyunları'nda  ben bu faktörü pek önemsemedim. Size de aynısını öneririm.

2-Kitapta her bölümün 13 sayfa gibi kısa periyotlardan oluşturulması ve her bölümün sonunun okuru fena halde merakta bırakması çok iyi olmuş. Hem uzun sayfalarla okur kitaptan soğutulmamış olmuş hem de ilerleyen bölümlerin de böyle zirvede biteceğinin garantisiyle, okuyanlar yeni bir bölüme başlamaya üşenmiyorlar. Bunun kötü tarafıysa "Bu gece 1 bölümünü okuyup yatayım" diyip de sabaha doğru o 1 bölümün 11 bölüme nasıl çıktığını bile farkedememek oldu.

3-Haraç sistemi çok iyi düşünülmüş; 12 yaşından itibaren isminin yazılma miktarının her geçen yıl artması ve erzak karşılığı isminin daha fazla yazılmasını kabul etmek. Bunun yanında Oyunlar'ı bir cezadan ziyade kazanan için ödül olarak gören  ve olimpiyat havasında bunlara hazırlanan mıntıkaların olması da olayları daha da korkunçlaştırmış.

4-Oyunlar çok iyi düşünülmüş. Tüm mekan son teknolojiyle donatılmış ve kumandanın başındaki adamlar kafalarına göre doğa olayları yaratıp oyuncuları istedikleri gibi yönlendirebiliyorlar. "Tek başıma saklanıp herkes öldükten sonra çıkarım" gibi zekice teorilerim suya düşmüş oldu böylece.(Kumandanın başındakiler bir şey yapmadan bekleyenleri pek sevmiyorlar.)

5-Capitol şehri ile mıntıkaların yaşam standartları arasındaki uçurum oldukça fazla. Capitol şehrinden ve orada yaşayanlardan nefret ediyorsunuz; ama durup bakınca kendi yaşantınızın Capitol şehrindekilerle bu kadar benzer olması("moda" adı altında aşırı lüks tüketim, israf, alt kesimin yardım çağrılarına kulak tıkama, bencil düşüncenin baskınlığı)  sizi ürkütüyor. İşallah yakında bizde de Açlık Oyunları yapılmaya başlanmaz. Gerçi ben 18 yaşımı doldurdum, gençler düşünsün artık.(bkz. bencil düşünce)

Açlık Oyunları (2012)

20 Temmuz 2013 Cumartesi

DÖNÜŞÜM

PUAN: 9/10

 KİTABIN KONUSU
  Kitap, bir hamam böceğine dönüştükten sonra Gregor Samsa'nın yaşamındaki ve çevresindekilerle etkileşimindeki değişiklikleri anlatıyor.
 

 NEREDEN ESTİ?
  Ekşi'de Gilmore Girls'ü fazlasıyla öven birkaç yazı okumuştum, ben de bi izleyeyim, bir şey kaybetmem sonuçta dedim. Dizinin öyle çok ilginç bir konusu yoktu; ama o kadar ince espirileri ve kaliteli göndermeleri vardı ki... Birçok edebi kitapla tanışmam bu dizi vesilesiyle oldu(Swannların Tarafı, Dönüşüm, Sırça Fanus,.....). Gerçi diziyi 2. sezonda bıraktım; ama özellikle "Dönüşüm"  gibi bir kitaptan ve "Franz Kafka" gibi bir yazardan beni haberdar ettiği için hakkını ödeyemem herhalde.
   Kitapla tanıştığım sahne de şöyleydi:  Bir bölümde Rory sevgilisine bu kitabı doğum gününde hediye  olarak alıyordu, arkadaşı da "Kitabın başında hamam böceğine dönüşen bir adamı anlatan 100 sayfalık bir kitabı mı sevgiline hediye edeceksin?" deyip dalga geçiyordu. Zaten o an diziyi dondurup kitap ve Kafka hakkında 1 saatlik araştırmamı tamamladım ve hemen kitabı bulup okumaya başladım.
 

5 YORUM
1-Öncelikle şöyle bir uyarıda bulunayım: Kitabı üstünkörü okursanız basit bir fantastik öyküden başka bir şey bulamazsınız. Bu nedenle benim tavsiyem kitabın yazarı, kitap ve kitaptaki imgeler hakkında ön bilgi veren; kitabın kaliteli bir yayınevinden çıkmış versiyonunu edinmeniz.(Kitabı okuyunca, bu dediklerimi daha iyi anlayacaksınız.)
 

2-Kitabın işlediği konuyu çok beğendim: Toplum, kendi değerlerini ve davranışlarının aynısını bireylere empoze etmeye çalışıyor ve bunu reddeden birey toplumun gözünde ezilmesi gereken bir böcekten de beter bir hal alıyor. Bu kadar evrensel ve her zamana ait bir sorunu Franz Kafka gibi bir yazarın ele alması çok yerinde olmuş.
 

3-Kitabın işlediği konunun yanında, bu konunun işleniş biçimi de harikaydı. Yazar böyle bir konuyu sürekli kendi cümleleriyle, daha resmi ve ciddi bir şekilde uzun uzun yazabilirdi. Ama Kafka, bunun yerine imgelere ve fantastik bir olay örgüsüne sahip, oldukça dolaylı bir anlatıma başvurmuş. Sanki yazar, tüm kitabı bir bilmecenin içine saklamış ve kitabı tam olarak okuyabilmek için bu bilmecenin cevabını bilmek gerekirmiş gibi.
 

4-Dostoyevski'nin kitaplarından sonra, okuduğum en karamsar kitaplardan biri olduğunu söyleyebilirim. Tabi, gerçeklerin acı olduğunu unutmamak gerek. Bu da kitabın fazla gerçek olduğunun kanıtı olsa gerek.(Son iki cümlem farkında olmadan şiir gibi olmuş, bilinçaltımda bir şair yatıyormuş da haberim yokmuş.)((parantez içindeki cümlem de istemeden şiir gibi olmuş; neler oluyor bana? Hadi hayırlısı...))
 

5-Son olarak bir tespitte bulunmak istiyorum: Dönüşüm, Ölü Ozanlar Derneği gibi kitapları lisede okutsalardı şu an üniversitedeki öğrenciler ve meslek sahibi olmuş  tüm yetişkinler farklı yerlerde olabilirlerdi; istedikleri yerde. Ama hepimiz, hayatımızla ilgili kararları veren kişilerin kendimiz olması gerektiğini ya unuttuk ya da bize unutturdular. Umarım artık tüm bunları farketmeye başlar ve kendi kararlarını verebilen bireyler olmayı başarabiliriz.

17 Temmuz 2013 Çarşamba

POLLYANNA(100. Yıl)

  PUAN: 7/10

   KİTABIN KONUSU
  Küçük yaşta annesini kaybeden Pollyanna babasını da kaybedince Pollyanna'nın bir akrabasının yanında yaşaması daha uygun görülür ve teyzesinin yanına gönderilir. Zengin ve huysuz teyzesi Pollyanna'nın babasından nefret etse de ona bakmayı "görev" olarak görür ve istemese de kızla ilgilenmeğe başlar. Pollyanna'nın geldiği bu yeni kasabada insanlar birbiriyle anlaşmaktan uzaktır, geçmişteki kavgalarını ve şimdiki kıskançlıklarını hiç bırakmazlar. Ama Pollyanna babasının ona öğrettiği "mutluluk oyunu" sayesinde tüm bunlardan kaçınır ve kendisiyle oynamaları için kasabadakilere bu oyunu öğretmeğe başlar. Kasabalılar yavaşça farkedecektir ki bu oyun çocuk oyunundan öte bir şeydir ve hayatları artık eskisi gibi değildir.
  

    NEREDEN ESTİ?
  "Pollyannacılık oynamak" gibi bir kalıbı sürekli kullanıp da "Pollyanna" kitabını okumamak ayıp olur dedim ve bunun üzerine kısaltılmamış orijinal versiyonunu alıp okumaya başladım. Aslında hakkında yazmak konusunda kararsızdım; ama yazılışının 100. yılı olduğunu öğrendiğimde "Belki de bu bir işarettir" diyerekten yazmaya koyuldum.
  

 5 YORUM
1-Öncelikle Türklerin Pollyanna uyarlaması olan 1971 yapımı "Hayat Sevince Güzel"den bahsetmek istiyorum. Birebir olmasa da filmde kitaptan birkaç bölüm çıkarılmış ve yerine Türk filmi klişeleri yerleştirilip birkaç müzikal numaralar eklenmiş. Kitabın başlarında Pollyanna diyince sürekli aklıma Ayşecik gelse de ilerleyen bölümlerde bu bağ giderek azaldı. Ama Polly teyzeyi sürekli filmdeki  karakterle bağdaştırdım. Biraz garip gelebilir ama filmde en beğendiğim, en havalı karakterdi kendisi. Şu an filmi acımasızca eleştirebiliriz; ama benim için yeri ayrıdır, kendileriyle ilgili bolca anım bulunmaktadır. Hem topu topu kaç müzikal nitelikli filmimiz var ki?(Dikkat ettiyseniz tam müzikal demedim; ama birkaç numarası olsa da hepimiz için sıcak bir anısı vardır eminim.)
 

2-Ben bu kitaba "100 yıllık kişisel gelişim kitabı" diyorum; çünkü şimdiki kişisel gelişim kitaplarının 400-500 sayfada uzun uzun ve sıkıcı bir şekilde anlattıkları şeyleri bu kitapta hiçbir şekilde sıkmadan, kurgunun içinde fazla göze batmayacak şekilde bulabiliyorsunuz.
 

3-"Mutluluk oyunu" üzerine kurulu kitapta bu oyun başlarda fazla iyimser ve çocuksu gelse de zamanla "Neden biz de bu oyunu oynayamıyoruz ki?" dedirtebiliyor insana. Bir bölümde fazla karamsar bir adama Pollyanna'nın, tepesinde hala güneş olduğu için mutlu olması gerektiğini söylemesinin ardından televizyonda güneşin gizemleriyle iligili bir konuşmaya denk geldim ve içimden "Vay be, kız haklıymış!" diye geçirdim. Sonra bu oyunu bir de ben deneyeyim dedim; ama fazla başarılı olduğum söylenemez.(Oruçta, güneş tepedeyken 17 saat aç-susuz kalıp mutlu olmak fazla olası değil.)
 

4-Tamam, bu belki biraz saçma gelecek; ama Pollyanna'nın kedisininin adı Fluffy ve köpeğinin adı da Buffy'di. Sıkı bir Buffy: The Vampire Slayer hayranı olduğumdan her "Buffy" kelimesini okuduğumda yüzümde aptal bir sırıtış belirdiğini  farkettim. Evet, size aptalca gelebilir; ama Pollyanna olsaydı tek kelime ile mutlu olabildiğim için benimle gurur duyardı.(Şu mutluluk oyunu işini tekrar düşünebilirim herhalde.
 

5-Son yorum olarak kendi çizdiğim, "Modern Pollyannacılık" dediğim karikatürü paylaşıp son veriyorum:                                                            




14 Temmuz 2013 Pazar

MEZARLIK KİTABI

 PUAN: 8/10

 KİTABIN KONUSU
  "Jack denen adam"ın saldırısıyla ailesini kaybeden 3 yaşındaki çocuk o esnada evden çıkmayı başarır ve evin bulunduğu tepedeki mezarlığa doğru yönelir. Mezarlıktaki ölülerin yardımıyla çocuk kurtulur. Hayalet Owens ailesi çocuğa sahip çıkar ve ona Nobody(hiçkimse) adını verirler. Çocuğa "Mezarlık Özgürlüğü" verilir. Çocuk büyüdüğü süreçte bir yandan mezarlık hayatına ait her şeyi öğrenirken bir yandan da dışarıdaki dünyayı keşfetmek için can atar. Ama Jack denen adamlar çocuğun peşini bırakmayacaktır ve mezardakiler çocuğu sadece mezarlığın içindeyken koruyabilmektedirler.
    

   NEREDEN ESTİ?
  Neil Gaiman'ı hep duymuşumdur(yıldız tozu, caroline...). Yazar aleminin Tim Burton'u olarak bilinir-ki büyük bir Tim Burton hayranıyımdır. Uzun süre ertelememin ardından kitapçıda bu kitabını gördüm ve daha fazla beklemenin anlamı olmadığını farkettim.
   

    5 YORUM
1-Öncelikle kitap tasarımından bahsetmek istiyorum. Kapak, romana uygun seçilmiş ve kitabın gotik ortamını yansıtıyor. Sayfa tasarımına gelince yazılar gözümüzü korkutmayacak şekilde düzenlenmiş ve Dave McKean'in illüstrasyonları kitaba fazlasıyla renk katmış.
 

2-Roman boyunca Nobody(kısaca "Bod" diye yazacağım artık)'nin mezarlığa uyum süreci çok güzel aktarılmış. Okurken siz de onunla birlikte herşeyi öğrenip, onunla birlikte şaşırıyorsunuz. Görünmez olmak, musallat olmak, duvarlardan geçebilmek, gulyabani geçidini açmak, takımyıldızlarını öğrenmek mezar hayatı hakkındaki tüm detayları görmemize olanak sağlıyor.
 

3-Kitaptaki karanlık karaktelerden olan Silas'ın iyilerin tarafında olması epey havalıydı. Silas ne ölü ne de diri olduğundan mezarlıktakilerin aksine mezarlıktan istediği zaman çıkıp tekrar girebiliyor. Mezarlığın koruyucusu olan Silas, Bod'un da koruyuculuğunu üstleniyor ve mezardakilerin Bod'u büyütmesinde yardımcı oluyor. İnsanları etkisi altına da alabilen Silas'ın hakkında fazla bir şey öğrenemeseniz de en orijinal karakterlerden biri olarak kitabın sonunda aklınıza kazınacağından emin olabilirsiniz.
 

4-Kitap boyunca Bod'un mezarlıktaki yaşantısına öyle bir alışıyorsunuz ki Bod normal insanların okuluna gittiğinde yaşadığımız bu normal dünya bize fantastik gelmeye başlıyor. Bod bize normal görünürken diğer normal çocuklar olağan dışı varlıklarmış gibi görünüyor. Burada Neil Gaiman'a bir kez daha şapka çıkarmak gerektiğini fark ediyorsunuz.
                      

5-Son yorumumu kitaptan birkaç alıntıyla  tamamlayacağım:
  "'Ama dışarıda bir dünya var; içinde denizler, adalar, gemi enkazları ve domuzlar olan bir dünya.'"
  "...edinilecek yeni arkadaşlar, yeniden keşfedilecek eski arkadaşlar, yapılacak hatalar ve yürünecek pek çok yol vardı. Ama şimdi ile o zaman arasında Hayat vardı ve Bod gözleri ve yüreği apaçık ona doğru yürüyordu."


  Son olarak kitaptan birkaç illüstrasyon:




11 Temmuz 2013 Perşembe

ALACAKARANLIK SERİSİ

   PUAN: 6/10
   
   KİTABIN KONUSU
  Bella isimli kızımız bazı sebeplerden ötürü annesinden ayrılıp, küçük bir kasabada yaşayan babasının yanına taşınır. Güneş görmeyen bu kasabada vampirler ve kurt-adamlarla karşılaşacak ve ister istemez kendini olayların ortasında bulacaktır.
   

   NEREDEN ESTİ?
  Lisedeyken yurttaki oda arkadaşımın elinde görmüştüm ilk kez "Alacakaranlık" kitabını. Arkadaşım kitabın konusunu anlatınca "Vay be, vampirlerle ilgili kitap yazmak kimin aklına gelmiş?!" diyerekten şaşırmıştım gelecekteki vampir kuryasından habersizce. O zamanlar bildiğim vampirler yalnızca Drakula, Blade ve Tom Cruise idi. Ki bunların biri tam vampir bile değil. Bu vampir merakıyla arkadaş kitabı bitirir bitirmez ondan aldım ve usulca ranzama uzanıp okumaya başladım.
  

   5 YORUM
 1-Kitaplar kahraman bakış açısıyla yazıldığından baş karakter benim için çok önemliydi. Bella karakteri bu beklentilerimi boşa çıkarmadı diyebiliriz. Gerek olgun tavırları olsun gerek "her konuştuğumu bilirim, her bildiğimi konuşmam" anlayışı olsun beni etkilemiştir diyebiliriz. Her düşündüğünü söyleyen bir karakterin bir de baş karakter olarak ön planda tutulması bana gereksiz gelmiştir hep.(Bu arada sessiz kızlara karşı bir zaafım olabilir; mesela "Skins" dizisinde de favori karakterim Effy Stonem'di ve kız koskoca 2 sezon boyunca 20-25 kısa cümle ya kurmuştur ya da kurmamıştır)
 

  2-Kitaplarda sürekli bir tempo artışı görememek biraz hayal kırıklığına uğrattı beni. İlk kitap fena olmayan bir tempoda ilerlerken 2. kitapta tempo adına fazla bir şey kalmıyor. Kısıtlı bir konu üzerine uzun bölümler oluşturulmuş ve ilk kitapla tanımaya başladığımız karakterlerden bahsedilmemesi içeriğin fakir kalmasına sebep olmuş. 2. kitabı seriden çıkarsanız yokluğunu hissetmezsiniz bile(o derece yani). Bunun ardından 3. kitapta seri az da olsa kendini topluyor(geçiş kitabı da diyebiliriz) ve 4. kitapla-ki kendisi seride en sevdiğim kitap olur- yükselen bir tempo yakalayıp hoş bir finale imza atıyor yazar.
 

  3-Var olan mitleri, yazarların öznel davranarak değiştirmeleri benim için hep eksi puan olmuştur. Maalesef bu seride de vampirler hakkındaki birçok şeyin değiştiğini görüyoruz. Fakat genel olarak pek tatmin edici değişiklikler değil bunlar. Vampirlerin gün ışığına çıkamama nedenini elmas gibi parıldamalarına bağlamak fazla çocukça geldi bana. Bunun dışında vampirlerin kendilerine özel farklı güçlerinin(zihin okuma, geleceği görme,...) olması da bir nebze güzel olabilirdi. Ama kitabın ilerleyen bölümlerinde bu güçlerin yerinde kullanılmaması va hatta bir süre sonra karakterlerden bazılarının bu güçleri hiç yokmuş gibi yazılmaya devam edilmesi mantık hatalarına yol açıp beni soğutmuştur.
 

  4-Bir erkek olarak bana mı öyle geldi, yoksa gerçekten Edward'ı öven paragraf sayısı fazla mı abartılıydı? Gerçekten bir süre sonra Bella'nın Edward'a methiyeler düzmesi can sıkıcı bir hal almaya başladı benim için. Diğer taraftan öteki Cullen'ların bu kadar yüzeysel anlatılması beni hayal kırıklığına uğrattı. Ama hepsinin vampir olana kadarki geçmiş hikayelerinin anlatıldığı bölümler çok kaliteliydi. Bazı bölümlerinde insanın kanı donuyor resmen..
 

  5-Bu seriyi okumadan önce vampirlerle ilgili fazla bir şey bilmiyordum. Anne Rice okumamıştım hiç, Buffy: The Vampire Slayer gibi kült olmuş bir diziden haberim bile yoktu, The Vampire Diaries'in o beğendiğim 2. sezonunu izlememiştim(3. sezona daha başlamadım). Tüm bunlardan sonra bu seriyi okusaydım bayağı kaçar mıydı bilmiyorum. Ama belki ilk vampir kitap tecrübem olması belki de lisede tüm arkadaşlarla aynı anda okuyup bitirdiğimiz kitapların ardından okula gelip kritik yapmamız bu serinin bende hoş anılar bırakmasında etken olmuşlardır. O yüzden tüm eksilerine rağmen serinin bendeki yeri ayrı olacaktır.

8 Temmuz 2013 Pazartesi

ÇALIKUŞU

  PUAN:  9/10
  KİTABIN KONUSU
   Genç yaşta anne-babasını kaybeden, İstanbullu, iyi bir öğrenim görmüş, zeki olduğu kadar hiperaktif bir yapısı da
olan, öğretmenlerinin ağaçtan indiremediği(bu yüzden lakabı"Çalıkuşu" zaten) Feride'nin yaşadığı büyük hayal kırıklığı sonucu ailesinden ve çevresinden ayrılıp öğretmenlik hayatına başlamasını ve bundan sonraki deneyimlerini anlatıyor roman. Feride bu zorlu yolda en ücra köylere tayin ediliyor; hiç alışmadığı yaşamlara adapte olması gerekiyor, bürokrasinin zorlamalarına ve ataerkil toplulukların baskılarına karşı tek başına mücadele ediyor. Öte yandan ileride geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalacağı gerçeğiyle yüzleşmekten kaçsa da geçmişi peşini asla bırakmıyor.

   
NEREDEN ESTİ?
  Ortaokulun başlarında, "Sefiller"i bile 132 sayfalık kısa versiyonuyla okurken bi şekilde bu kitap arkadaşımdan benim elime geçti. Kitap fazla kalındı, içindeki Osmanlıca sözcükler o kadar fazlaydı ki 10-20 sayfalık ayrı bir sözlük eklemişlerdi kitaba, Jack London kitapları gibi bir hayvanı(çalıkuşu) aşırı insansı anlatarak soğutacağını düşünüyordum. Ama sanki ilahi bir kuvvetle kitaba başladım ve kitap anlayışımın sağlam temelini kuran bir kitap kazandığımı daha o an anladım.
  

 5 YORUM 
  1-Öncelikle bir kitapta okuyucuyu etkileyip monotonluktan kurtaran, benim de en beğendiğim şey olan farklı anlatım yöntemleri kullanılmış. Feride'nin günlük kısmı 1. tekil şahısla yazılmışken geçmişle yüzleştiği kısım zekice bir kararla(tahminimce okuyucu için tarafsızlık sağlamak ve olayın ayrıntılarını tam olarak aktarmak için) 3. tekil şahısla yazılmış.
 

Çalıkuşu(1986)
  2-O dönemi içeren romanlardaki karakterler genellikle tahmin edilebilir, yeşilçam sineması tadında karakterlerken Feride karakteri bana daha marjinal bir karakter olarak göründü. Joss Whedon yapımlarındaki gibi; saf ve haylaz bir kızımız var ve sorunlar baş göstermeye başladığında ipleri eline alıp ne kadar güçlü de olabileceğini gösteriyor.(Joss Whedon'dan önce Reşat Nuri, Buffy'den önce Feride vardı:)
 

  3-Tüm içeriğinin yanında "Çalıkuşu"nun edebi yönü de ağır basıyor. O yaşıma rağmen öyle cümlelerle karşılaşıyordum ki 5-6 defa tekrar okuyup sindirmeye çalışıyordum, hiç aklımdan çıkmasın istiyordum. Tabi o sözleri not almamam kötü oldu; ama tabi bu da bana bi ders oldu, artık okuduğum kitaplardaki tüm anlamlı sözleri not almaya çalışıyorum.(Tamam, yakaladınız beni sadece altlarını çizip bırakıyorum hatta sadece cümlenin başıyla sonunu işaretliyoru o kadar.Kitap çizmek bana göre değil pek)
  

  4-Feride'nin olaylardan önceki ve sonraki yaşamı arasındaki uçuruma rağmen Feride'nin hatıraları, eski arkadaşlıkları ve yeni tanıdıkları arasında kurduğu yeni dünyasında hiçbir yabancılık çekmiyorsunuz, aksine bu farklı hayatlar, kişiler ve yaşantılar daha zengin bir anlatım ve içerik sunuyor.
  

  5- Kitabı okuyalı yaklaşık 10 yıl olduğundan genel değerlendirmelerde bulundum, ancak bu kitabı en ince ayrıntısına kadar seveceğinizi temin ederim size. Kitap bittikten sonra artık "mamafih" kelimesini cümle içinde kullanabilir hale gelmeniz bile yüzünüzde bir gülümseme bırakacaktır.

6 Temmuz 2013 Cumartesi

EKSTRALAR


#1- Merhaba...

#2- Sahici Sahaf

#3- Hikaye Yarışmasına Katılıyorum

#4- "E.T." Kitaptan Uyarlanmış

#5- Eski "Çocuk" Kitapları

#6- Percy Jackson Şaheserleri (burdge-bug)
  
#7- Yeni Yıl Yeni Yazılar

#8- Goodreads

#9- Sahici Sahaf-2

#10- Sıdıka'dan Alıntılar

#11-  "Yedinci Oğul" Karmaşası

#12-  The Perks of Being a Wallflower(Saksı Olmanın Faydaları)- Alıntılar ve Gif'ler
#13- Gilmore Girls ve Rory Gilmore Reading Challange

#14- Koralin ve Gizli Dünya

#15- "Hırsız" Kitaplarım

#16- S10'uncu Yazı
  
#17- Kürk Mantolu Madonna'yı Yarıda Bırakmak

#18- En İyi 100 Giriş Cümlesi

#19- Narnia'ya Giriş-1

#20- Narnia'ya Giriş-2
  
#21- Narnia'ya Giriş-3

#22- 100 Sayfa Kuralı

#23- 2014 Yaz Okuma Şenliği

#24- Sahici Sahaf-3

#25- John Green Alışverişi + Ekstralar

#26- İlk Marvel Çizgi Romanımı Aldım

#27- Veronica Mars Kitap Oldu!

#28- Fevkalade(?) Kitaplıklarım

#29- Harry Potter Flashback

#30- Yaratıklar ve Kitaplar (Cadılar Bayramı Özel)

#31- The Ultimate Book Tag

#32- Sahici Sahaf 4 & İdefix Alışverişi

#33- 2015 Yılı Öncelikli Kitaplar Listem

#34- 2014'te Okuduğum En İyi ve En Kötü 14 Kitap

#35- Sahici Sahaf 5 & Kitapyurdu Alışverişim ve UKitap'ta İlk Kitap Takasım

#36- Kitap Kavanozum

#37- Çocukluğumun Kayıp Filmi Kitap Uyarlaması Çıktı!

#38- Kendi Justice League Kitap Ayraçlarımı Yaptım

#39- CNBC-e'nin Yarışmasında İlk 10'a Girmişim :D

#40- Kitap Fuarını Boykot (Sahaf ve D&R Alışverişi)

#41- Gülten Dayıoğlu'ndan E-posta Aldım

#42- CNBC-e'den Anlamlı Bir Teselli Ödülü Kazandım

    
#43- İlk Kitabımı Yazdım!!!

#44- Okuyamama Sorununa Çözüm 10 Kitap Önerisi

#45- Geçen Sene Katıldığım Yarışmalardan Kitap Haberleri Geldi

#46- Ekim Ayı Cadılar Bayramı Temalı Kitap Maratonu

 








5 Temmuz 2013 Cuma

TÜM KİTAPLAR

      

A
Acemi Cadı
Açlık Oyunları
Alacakaranlık Serisi
Alaska'nın Peşinde
Alaycı Kuş
Ateşi Yakalamak

B
Babam Süt Peşinde
Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört

C-Ç
Coraline 
Cinayet Alfabesi
Çalıkuşu

D
Dedektif Kurukafa
Dedektif Kurukafa #2 Ateşle Oynama
Dedektif Kurukafa #3 Suratsızlar 
Dedektif Kurukafa #4 Karanlık Günler
Dedektif Kurukafa #5 Ölümcül Sarmal  
Dedektif Kurukafa #6 Ölüm Getiren
Dinle
Dönüşüm

E
Eğer Yaşarsam

F
FAHRENHEİT 451
Fısıltı
Fray

G
Gregor ve Gri Kehanet

H
Her Şey Bitti Derken
Hercule'ün 12 Görevi
Hiç Kimse Sıradan Değildir

K
Kağıttan Kentler
Kaos Yürüyüşü #1 Umut Bıçağı
Kayıp Gül
Keşke Gerçek Olsa
Kitap Hırsızı
Körlük 
Küçük Ağaç'ın Eğitimi
Küçük Arı


Maximum Ride Serisi
Mezarlık Kitabı
Mrs. Dalloway

N
Narnia Günlükleri #1 Büyücünün Yeğeni

P
Percy Jackson & Olimposlular #1 Şimşek Hırsızı 
Percy Jackson & Olimposlular #2 Canavarlar Denizi
Percy Jackson & Olimposlular #3 Titan'ın Laneti 
Percy Jackson & Olimposlular #4 Labirent Savaşı 
Percy Jackson & Olimposlular #5 Son Olimposlu 
Pollyanna(100. Yıl Özel)

 S-Ş
Saksı Olmanın Faydaları
SIDIKA, Öpücük Balığı, Fabrıga
Şahane Hatalar

T
Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer



Uçabilen Kız


Yakut Kırmızı
Yaşadıklarım ve Düşlediklerim

Merhaba...

  Merhaba, ben Taha.
  

  Hep bir blog yazmak istemişimdir ama galiba tembellikten ya da ne hakkında yazacağıma karar veremediğimden bu kararım fikir aşamasından öteye gidemedi. Ama artık ne hakkında yazacağımdan emin olduğumdan blog yazmama bir engel kalmıyor sanırım(tembelliğimi saymazsak). Şimdi kısaca blogumdan bahsedeyim:   
  • Kitap okumak orta okuldan beri benim için bir tutku olmuştur. Sıkıcı ergen hayatımdan kaçışımın baş aktörlerindendir kitap. Kitap konusunda özellikle son birkaç yıldır çok seçici davranmaya başladığımı farkettim. Kütüphaneci kadının yarım saatlik kitap arayışımdan sonra bıkkınlıkla bana yardım teklif ettiği zaman anladım bunu. Bir kitap almak istediğimde alışveriş sitesindeki tüm yorumları okuyor, blogları araştırıp olayı vikipediye kadar götürüyordum.
  •   Sonuçta tam olarak tatmin olamıyordum; yorumlar çok kısa ve kısıtlıydı, vikipedi çok resmi veriler içeriyordu ve blog yazıları gereksiz yere uzatılıp kitaptan soğutuyordu.
  

  Tüm bunlara sızlanırken şikayet etmenin beni çok bi yere götürmeyeceğini farkettim. İşte o zaman olaya el atmanın zamanının geldiğini anladım :)
  

  Bu blogu yazmaya karar verdim; ama diğerleriyle aynı hataya düşmemek için birkaç sınırlama ve kural getirdim kendime. Blogun adından da anlayacağınız gibi 1 kitap için sadece 5 yorumumu yazıp bunları da elimden geldiğince kısa ve yoğun tutmaya çalışacağım(biraz milletvekili adaylarının vaatleri gibi oldu ama...). Okuduğum her kitabın benim için bir anlamı olduğu için "Nereden esti?" başlığı altında da kitabı okuma nedenimi vs yazmayı düşünüyorum.
  

  Şimdiden sıkmayayım. Umarım yazılarım sizin için biraz da olsa ışık tutar ve memnun kalırsınız...

LinkWithin