28 Ağustos 2013 Çarşamba

CİNAYET ALFABESİ

PUAN: 8/10

KİTABIN KONUSU
              (Kitabın kapağından alıntıdır.)

Alfabe sırasına göre kurbanlarını öldüren seri katil, cesetlerin yanına ABC tren yolları tarifesini bırakmaktadır. Aynı zamanda cinayetleri işleyeceği mekanları Hercule Poirot’ya önceden haber vererek deneyimli dedektifle dalga geçmektedir. Fakat Poirot adı geçen yerlere ulaşmakta her zaman gecikir. Bu psikopatın düşüncelerinden ve cinayet metodundan fazlasıyla etkilenen Poirot, Hastings ve Japp’ın yardımıyla İngiltere’de enine boyuna seyahet ederek bu acımasız katilin izini bulmaya karar verir.

  NEREDEN ESTİ?
 Kütüphaneden kitap alacaktım ama pek bir şey bulamadım. Ya hiç almak istemeyeceğim kitaplar ya da alırsam parayla alıp kendi kitaplığıma koymak isteyeceğim kadar beğendiğim kitaplar vardı. Ben de arada kalınca Agatha Christie setine takıldı gözüm ve ilgimi çektiği için bu kitabı alayım dedim. Tabii kitaplığıma koyamayacak kadar değersiz olduğundan değil, sadece polisiye-dedektif kitaplarını okuyup katili öğrendikten sonra tekrar okuma isteğim kalmayacağını bildiğim için bir kere okuyup tadında bırakıyorum işte...

5 YORUM
1-Agatha Christie'nin okuduğum ilk kitabı Hercule'ün 12 Görevi'ydi. Ve bu kitap farklı bir standartta yazılmış, kısa 12 dedektif hikayesini içeriyordu. Ama bu kitap klasik bir "Agatha Christie kitabı" tanımına uyacak şekilde yazılmıştı. Bu da beni Agatha Christie'yi ilk defa okuyormuşcasına heyecanlandırdı açıkçası. Bu arada bu kitaptan önce Şimşek Hırsızı'nı okumuştum: Okuyanlar bilir; Şimşek Hırsızı'nda olaylar yaz gündönümünde, yani 21 Haziran'da bitiyor. Cinayet Alfabesi kitabında ise olaylar 21 Haziran'da başlıyor. Benim için çok hoş bir tesadüf olmuştu bu :)

2-Katilin cinayetleri belli bir sıraya(alfabeye) göre işleyip cinayet tarihlerini ve yerini önceden söylemesi çok havalı geldi bana. Hercule ile dalga geçiyordu sanki. (Bu arada, merak edenler için söylüyorum: Katili yine bulamadım, ama kitapta çok zekice bir şekilde katilin bulunup yakalanması beni oldukça şaşırtıp memnun etti.)

3-Olayların büyük bölümünün Hercule'ün yakın arkadaşı Hastings'in gözünden anlatılması da hoş olmuş. Sanki Hercule Poirot ile birlikte olay yerlerini gezip, şüphelileri birlikte sorguluyormuşsunuz gibi hissetiriyor size. Aralarındaki ufak atışmalar da epey eğlenceliydi bence.

4-Hercule'ün 12 Görevi'nde hikayeler kısa tutulmak zorunda olduğu için yazarın karakter analizi vs gibi ayrıntılara pek giremediğini yazmıştım. Ama bu kitapta yazar tüm maharetini göstermiş ve farklı kişilikleri ayrıntılarıyla ele alıp zekice çıkarımlarda bulunmuş. Bazı karakterler ve kişiliklerini okurken çevrenizden biriyle bağdaştırma olasılığınız hayli fazla. Ben okurken "Gerçekten böyle insanlar var ve aynı yazarın anlattığı düşünce yapısına ve yaşayış şekline sahipler." diyip büyük bir hayranlıkla okumuştum her satırı. Belki tam olarak anlatamadım ne demek istediğimi; ama yazarın herhangi bir kitabını okuduysanız veya okuyacaksanız ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.

5-Hercule ve yakın arkadaşı Hastings arasındaki diyalogların eğlenceli olduğunu söylemiştim. Son olarak benim en beğendiğim bölümlerden biri olan, bu 2 karakterin dedektif romanı klişeleri üzerine aralarında geçen bir konuşmayı yazmak istiyorum:

  "Geçen gün söylediğini hatırlıyor musun? Eğer yemek söyler gibi bir cinayet ısmarlama gücüne sahip olsaydın, nasıl bir şey isterdin?"  "Hım... Listeye bir bakalım..." dedim. "Şöyle nefis, kanlı bir cinayet... Yanında garnitür de olmalı."
  "Tabii, tabii..."
  "Kurban kim olacak? Erkek mi, kadın mı olmalı? Erkek olmalı. Önemli biri. Bir Amerikan milyoneri. Gazete sahibi... Cinayet yeri? Şöyle güzel bir kütüphanenin nesi var? Tam cinayete uyacak bir atmosfer... Ya katilin kullandığı silah? Garip biçimde bükülmüş bir hançer... Ya da kurbanın kafasına indirilen taştan oyulmuş bir tanrı heykeli..."
  Poirot içini çekti.
  "Tabii zehir de olabilir," dedim. "Ama bu her zaman tekniğe dayanan bir sorundur. Veya... gecenin karanlığında yankılanan bir tabanca sesi. Sonra iki güzel kız da olmalı..."
  Arkadaşım mırıldandı. "Kızıl saçlı..."
  "Hep de aynı şakayı yaparsın, Poirot. Tabii güzel kızların birinden haksız yere şüphe edilir. Ayrıca sevgilisiyle aralarında anlaşmazlık çıkar. Bundan başka şüphelenilecek kimseler olması da şarttır. Esmer, tehlikeli bir kadın... Ölen adamın arkadaşı ya da rakibi... Nasıl bir insan olduğu anlaşılmayan sessiz sekreter... Neşeli, hareketli başka bir adam... İşten kovulmuş bir iki uşak veya bahçıvan... Ondan sonra da Japp'a benzeyen ahmak bir dedektif..."
  "Demek sence nefis bir cinayet böyle olur?"
  "Senin aynı düşüncede olmadığın anlaşılıyor."
  "Poirot, bana kederle baktı. "Şimdiye kadar yazılmış olan bütün dedektif romanlarının özetini çıkardın."
  "E," dedim. "Sen nasıl bir cinayet ısmarlardın?"
  Poriot gözlerini kapayarak, koltuğunda arkasına yaslandı. "Çok basit bir cinayet... Karışık tarafı olmayan bir olay... Samimi, sakin bir cinayet..."
  "Cinayetin samimisi nasıl olur?"
  Poriot mırıldandı. "Örneğin dört kişi oyun oynarlar. Beşinci adam şöminenin önünde oturur. Ve sonra onu ölü bulurlar. Katil oyun oynayan dört kişiden hangisidir?"
  "Ben bunda heyecanlı bir taraf göremiyorum," dedim.
  Poirot, bana sitemle baktı. "Çünkü bunda acayip bir biçimde bükülmüş hançerler, şantaj, bir tanrı  heykelinin gözünden çalınmış zümrütler, türü belli olmayan, doğudan getirilme zehirler yok. Sen drama meraklısın, Hastings. Sen bir tek değil, sırayla işlenen birkaç cinayeti birden istiyorsun."

27 Ağustos 2013 Salı

CANAVARLAR DENİZİ

PUAN: 6/10

KİTABIN KONUSU

  Sorunsuz geçen bir okul döneminin ardından her şey aniden iç içe giriyor. Percy, melez kampının korunmasız kaldığını ve Kıvırcık'ın başının belada olduğunu öğreniyor. İki sorununun çözümü de tek bir yerde: Canavarlar Denizi. Percy ve arkadaşları bir yandan görevi tamamlamaya çalışırken, bir yandan da düşmanları hakkında gizli gerçekleri öğrenecek ve tüm bunların ortasından sağ çıkabilmek için ellerinden geleni yapacaklar.   


NEREDEN ESTİ?
 Lisedeyken yurttan oda arkadaşım "Şimşek Hırsızı" isminde bir filme gittiğini ve çok eğlendiğini söyledi; karakterlerin konuşmaları falan çok eğlenceliymiş. Ben de o aralar sinemaya gidemeyeceğim için biraz kıskandım. Ama sonra "Şimşek Hırsızı" gibi orijinal bir fikrin sinema sektöründen çıkması ihtimalinin düşük olduğunu düşünüp google'a girdim. Düşündüğümde haklı çıkmıştım; Şimşek Hırsızı Rick Riordan isimli yazarın 5 kitaplık Percy Jackson ve Olimposlular serisinin ilk kitabıymış. Hemen gidip arkadaşıma gösterdim tabii. Uyarlama filmlerin kitapla aynı kaliteyi yakalama ihtimalinin 1000'de bir ihtimal olduğunu o da bildiğinden hemen "Keşke önce kitabını okusaydım!" diyerekten sızlanmaya başladı. Tabi benim kıskançlığımın yerini bir rahatlama, üstünlük duygusu aldı. Çünkü ben filmin getirdiği herhangi bir eksi ve spoiler olmadan, güzel bir seri olduğundan emin olarak tüm seriyi alıp okuyacaktım. Ama gelgelelim elde fazla para olmayınca tüm seriyi ancak 3 yıl sonra kitap fuarındaki adamlara zorla indirim yaptırarak alabildim. Seriyi tamamlamak geç ve güç olsa da kitaplıkta seriyi her gördüğümde bu anım aklıma gelir ve gereksiz bir kibir kaplar içimi. Bu arada seri hala devam ediyor. Diğer kitaplar da bir 3 sene sonraya elime geçer artık :)
 
5 YORUM
1-Serinin 2. kitabı olarak ilk kitabın biraz gerisinde kaldığını söyleyebilirim. Mesela ilk kitaba güldüğümün yarısı kadar gülmedim bu kitapta.  Bunun dışında bu kitaptaki yaratıklar, ilk kitaptakilerin kopyaları gibi  geldi bana. Bir yaratık çıkıyor, çocukların özgür iradelerini etkiliyor, çocuklar bir süre sonra her şeyin farkına varıp yaratığı yeniyorlar. Bu kalıbın şimdiden bu kadar sık kullanılması beni rahatsız etti açıkçası. Sırf kitabı uzatmak adına gereksiz tekrarlara girilmese daha iyi olabilirdi.

2-İlk kitapta birçok açıklamayla kafamızdaki soru işaretleri silinirken, bu kitapta tersine birçok soru sorulup bu soruların da çoğu cevapsız bırakılmış. Tabii bu durumun iyi ya da kötü karşılanması okuyucudan okuyucuya değişiklik gösterebilir. Ben sadece söylüyorum. Sonra, demedi, demeyin :)

3-Bu seride yadırgadığım bir olayın tekrarlandığını görmek canımı sıktı. Şöyle ki: çocuk, bir yakınının öldüğünden neredeyse emin oluyor. Bir paragrafçık boyunca buna üzülüyor. Sonra da sanki süs balığını kaybetmiş gibi hemen her şeyi unutup, tamamen eski haline dönüyor. Bu da kitabı biraz sığ ve gerçekçilik dışı bulmama yol açtı tabii. Karşılaştırmak gibi olmasın ama Harry Potter, doğru düzgün tanımadığı Cedric'i bile, öldükten sonra unutamamış, serinin son kitabına kadar yer yer bu üzüntüsünden nasiplenmiştik :(

4-Mantık hatalarına gelecek olursak: (Spoiler vermemek adına biraz üstü kapalı yazacam) Karakterlerden bazıları bir şeyden, farklı boyuttaki başka bir şeye dönüşüyor ve ne hikmetse eski hallerine döndüklerinde aynı elbiseleri üzerlerinde duruyor. Tamam, çocukların da okuduğu bir seri olduğu için olayın içine çıplaklık katmak istenmemiş olunabilir; ama en azından olaya mantıklı bir açıklama getirilebilirdi.




5-Evet, kitabı çok kötüledim, ama yine de fena değildi. Belki kitabın sonuyla ilgili spoiler aldığım için biraz hevesimi kaçırdı, o kadar. Son olarak: kitabın filmi şu an sinemalarda gösterimde. Ama ilk filmin getirdiği hayal kırıklığından sonra bu filme gider miyim bilmiyorum. Hem filmle ilgili birkaç yoruma baktım, yine kitaptaki kurgunun oldukça dışına çıkılmış. Sanırım sinemaya vereceğim parayı kendime saklayıp, yeni bir kitap almak için kullanacağım :)

24 Ağustos 2013 Cumartesi

HERCULE'ÜN 12 GÖREVİ

PUAN: 7/10

KİTABIN KONUSU

          (Kitabın kapağından alıntıdır.)
 Dış görünümüyle Hercule Poirot’nun mitolojik Yunan kahramanı Herkül (Hercule) ile uzaktan yakından bir benzerliği yoktu. Fakat bu zeki dedektif de Herkül gibi toplum içinde meydana gelen tatsız olayların sorumlularını bulup yakalamakta ustaydı.
  Emekli olmasına yakın, on iki vakanın çözümünü üstlenen Poirot, tarihte işlenmiş suçlardan çıkarımlar yapıp becerilerini kahramanca kullanarak olayları çözümleyebilecekti.


NEREDEN ESTİ?
Agatha Christie'ye karşı bir hayranlığım vardı her zaman. Özellikle bir kadının ataerkil bir dünyada böyle bir başarıya ulaşması ve özgün, kaliteli, evrensel yapıtlar ortaya çıkarması harika bir şey. Ben de hangi kitabıyla Agatha Christie dünyasına girsem diye düşünürken kütüphanede bu kitabı gözüme çarptı. Hem konusu ilginç ve orijinal geldi hem de küçük hikayelerden oluşan bir kitapla başlayıp yavaş yavaş diğer kitaplarına geçmek daha makul geldi. Pişman mıyım? Hayır, değilim...

5 YORUM
1-Ben küçükken Herkül diye bir çizgi dizi vardı. O kadar eğlenerek izlerdim ki Herkül'ü daha sonradan bende oluşan bu Yunan mitolojisi hayranlığının kaynağı da burdan gelmiş olsa gerek... Çocukluğumun dizisi, Yunan mitolojisinin önemli karakterlerinden biri, Agatha Christie'nin kitaplarının baş karakteri aynı isimle(Hercule) bağlantılı olunca kitap ister istemez gözümde ekstra bir değer kazandı tabii...

2-Hercule'ün 12 göreviyle bağdaştırılan 12 olayımız var ve her hikayeden önce Yunan mitolojisine dayalı bu görevlerden bahsediliyor. Ve görevlerden bahsedilirken bu ön bilgiler uzun tutulmayıp, kısa ve öz şekilde yazılmış. Yunan mitolojisinde ayrıntıya girilince ne kadar kafa karıştırıcı şeyler çıkabileceğini bildiğimden, bu kısa tutma işi hoşuma gitti. Yine de hala anlamadığım bazı bölümler var; ama genel hatlarıyla bilmek bile yeterli oluyor zaten.

3-Hercule'ün 12 göreviyle bu 12 dedektif hikayesini bağdaştırma işi belki başlarda kolay bir şeymiş gibi gelebilir; ama hiç de öyle değil. Çoğu bölümde mitolojik görev bölümünü okuduktan sonra "Bununla ilgili nasıl bir hikaye çıkartılabilir ki?" diye düşündüm; ama bir tahmin yürütemedim gerçekten. Agatha Christie'nin bağdaştırdığı hikayeleri okuduğumdaysa olabilecek en iyi senaryonun yazıldığına kanaat getirdim. Tamam, bazı hikayelerin bağdaştırılma şekli biraz zorlama geldi; ama genel olarak bence iyiydi.

4-Kitabın konusu ve kurgusu gereği ortalama 30 sayfadan oluşmuş kısa dedektif hikayeleriyle karşılaşıyoruz. Sığ bir anlatım bekleyebilirsiniz; ama bence yazar 30 sayfayı dolu dolu, okuyucuyu sıkmadan yazmış. Ki bu büyük bir başarı bence. Bir şeyi de itiraf etmek istiyorum burada: Kısa hikayeler olduğu için daha az karakter ve olay olur, ben de katili hemen tahmin ederim diye düşünüyordum. Ama neredeyse hiçbirinde katili bulamadım. Hiç aklıma gelmeyecek yerden çıktı katil ve dedektif olayı açıkladığında her seferinde "Tabii ya, ben onu nasıl düşünemedim?!" diyerek hayıflandım. Benim gibi düşünüp kitabı okuyacaklara şimdiden sesleniyorum: Agatha Christie kitaplarında katili bulmaya çalışmak yerine samanlıkta iğne arayın ya da deveye hendek atlatmaya çalışın. Bunlarda başarılı olma ihtimaliniz daha çok bence :)

5-Son olarak: Tamam, eğlenceli, orijinal bir kitaptı ama sadece bu kitabı okuyarak Agatha Christie kitaplarını belli bir kalıba koymak çok yanlış olur. Demek istediğim; kitap, konusu gereği kısa tutulmuş hikayelerden oluştuğu için karakter analizlerinde vs ayrıntıya girilmemeye çalışılmış. Agatha Christie'ye karşı bir ön yargınız varsa ve okumaya bu kitabından başladıysanız haksız bir genel çıkarımda bulunmanız mümkün. Ama buradan hepinize sesleniyorum: Bu dünyaya bir Agatha Christie daha zor gelir, değerini bilin...


NOT: Hercule'ün 12 görevini merak edenler için:

   http://tr.wikipedia.org/wiki/Kategori:Herk%C3%BCl%27%C3%BCn_12_g%C3%B6revi

22 Ağustos 2013 Perşembe

ŞİMŞEK HIRSIZI

PUAN: 8/10

KİTABIN KONUSU
        (Kitabın kapağından alıntıdır)
  İşte karşınızda Percy Jackson. 12 yaşında, hiperaktif, okuma yazmada sorunları olan ve başı beladan bir türlü kurtulmayan bir çocuk! Peşine takılan, ne olduklarını bir türlü anlayamadığı birtakım doğaüstü yaratıklar da cabası! Bütün bunların sebebi aslında babasının bir Yunan tanrısı olması, fakat sorunları çözmek tamamen Percy’ye kalmış durumda.
  Serinin bu ilk kitabında Percy kendini ispatlamak için Zeus’un çalınan şimşeğini bulup hırsız olmadığını herkese göstermek zorunda kalıyor. Yıllardır görmediği babasıyla yüzleşmesi ve tanrılardan bile çok daha güçlü bir hazineyi ortaya çıkarması ise apayrı bir hikaye…

  NEREDEN ESTİ?
 Lisedeyken yurttan oda arkadaşım "Şimşek Hırsızı" isminde bir filme gittiğini ve çok eğlendiğini söyledi; karakterlerin konuşmaları falan çok eğlenceliymiş. Ben de o aralar sinemaya gidemeyeceğim için biraz kıskandım. Ama sonra "Şimşek Hırsızı" gibi orijinal bir fikrin sinema sektöründen çıkması ihtimalinin düşük olduğunu düşünüp google'a girdim. Düşündüğümde haklı çıkmıştım; Şimşek Hırsızı Rick Riordan isimli yazarın 5 kitaplık Percy Jackson ve Olimposlular serisinin ilk kitabıymış. Hemen gidip arkadaşıma gösterdim tabii. Uyarlama filmlerin kitapla aynı kaliteyi yakalama ihtimalinin 1000'de bir ihtimal olduğunu o da bildiğinden hemen "Keşke önce kitabını okusaydım!" diyerekten sızlanmaya başladı. Tabi benim kıskançlığımın yerini bir rahatlama, üstünlük duygusu aldı. Çünkü ben filmin getirdiği herhangi bir eksi ve spoiler olmadan, güzel bir seri olduğundan emin olarak tüm seriyi alıp okuyacaktım. Ama gelgelelim elde fazla para olmayınca tüm seriyi ancak 3 yıl sonra kitap fuarındaki adamlara zorla indirim yaptırarak alabildim. Seriyi tamamlamak geç ve güç olsa da kitaplıkta seriyi her gördüğümde bu anım aklıma gelir ve gereksiz bir kibir kaplar içimi. Bu arada seri hala devam ediyor. Diğer kitaplar da bir 3 sene sonraya elime geçer artık :)

5 YORUM
1-Öncelikle mitolojiye, özellikle Yunan mitolojisine, karşı büyük bir merakım olduğunu belirteyim. Hatta bunlarla ilgili birkaç kitap karıştırmışlığım da var. Ama tüm bunların bir kurguda kullanılarak mantık çerçevesinde açıklanabileceğini pek tahmin etmiyordum. Ama bu seri tahminlerimi yanlış çıkardı. Tamam, bazı yerlerde fazlasıyla absürt davranılmış; ama bu işleri daha eğlenceli hale getirmiş. Tanrılar, kutsal mekanlar, bunların Amerika'yla bağlantısı vs öyle mantıklı açıklanmış ki ön yargılarınızı bir kenara bırakıp eğlenerek tüm seriyi okuyabilirsiniz.

2-Bence bu serinin bu kadar tutmasındaki önemli etkenlerden biri de mantıklı ve samimi bir dille yazılmış olması. Tüm karakterler yaşlarına ve statüsüne uygun konuşuyorlar. Tanrılar kibirli konuşuyor mesela. Bununla birlikte birçok kitaptaki hataya düşülmeyip gençler bildiğimiz sokak dilini konuşuyor. Yani, yaşlarından büyük kişiler gibi "olgun" davranıp, usturuplu konuşma gerekliliğini hissetmiyorlar -ki normal olan da bu- ve ortaya daha gerçekçi ve eğlenceli bir anlatım çıkıyor.

3-Yunan mitolojisini sevdiğimi ve bu konuya merak duyduğumu söylemiştim. Kitap Yunan mitolojisi hakkında bilgiler de veriyor elbette. Ama bunu yaparken ayrıntıya girip okuldaki sıkıcı  derslerden birine çalışıyormuş hissi vermiyor. Yazar, en önemli mitolojik olayları bile birkaç cümleyle yoğun ve kısa bir şekilde özetlemeyi başarmış. Şimdiden söyleyeyim: Yanlış anlayıp edebi bir eser okumayı beklemeyin, sadece heyecanlı olayların anlatıldığı eğlenceli bir kitap bulacaksınız çünkü.(Kitabı bu kadar övüp çok yüksek puan vermememin bir nedeni de budur belki)

4-Kitapta beni en sinir eden yere gelelim: Tanrılar Dünya'yı oyun bahçeleriymiş gibi gören küçük çocuklar gibi davranıyorlar. Tek önemli olan şey kendileri. Hepsi bencil ve kibirliler. Tamam, saçma gelebilir; ama bir süre sonra tüm bunlar gerçekten sıkmaya başlıyor. Ama tam, yeter artık, dediğim anlarda Rick(nasıl da hemen samimiyeti kurdum kendi kendime :)) beni önceden duymuş gibi başka bir karakter aracılığıyla tanrılara ağzının payını veriyor. Mesela bir bölümde tanrılardan biri Percy'le dalga geçip kibirlenmeye başlıyor. O bölümü olduğu gibi yazıyorum şimdi:

 "Ben sonsuzluktan beri savaşıyorum, evlat. Gücümün sınırı yok ve ölümsüzüm. Ya sende neler var?"
 Daha küçük bir ego, diye düşündüm...


5-Hiç istemesem de, kitabın film uyarlamasından bahsetmezsem yazım eksik kalırmış gibi geliyor. Logan LermanThe Perks of Being a Wallflower filminden beğendiğim için ayrımcılık yapmamak adına oyunculuk konularına pek girmeyeceğim :) En kötü kitap uyarlamaları listesi olsaydı en baştan girebilecek bir film olmuş. Kitabın tüm kurgusu hiçe sayılıp mantık hatalarıyla dolu, klişe bir hikaye çıkarmışlar ortaya. Neyse, bu konuda çok içliyim zaten, en iyisi daha fazla devam etmeyeyim. Yalnız, filmin Türkçe dublajı şimdiye kadarki en eğlenceli dublajlardan biri olmuş. O da film yapımcılarının değil, Türkiye'deki seslendirme sektörünün başarısı tabii. Yurttaki arkadaşımın da en çok bu seslendirme konusu üzerinde durmasının nedenini şimdi daha iyi anlıyorum :)
Şimşek Hırsızı(2010)

20 Ağustos 2013 Salı

Sahici Sahaf


  Öncelikle konunun başlığını açıklığa kavuşturmak adına bir açıklama yapayım:
 
  Yaşadığım şehirde kitapçıların ve sahafların bulunduğu İstanbul Pasajı diye yarı kapalı bir mekan var. Kitap seven biri için harika bir mekanmış gibi geliyor kulağa. Ama öyle değil...
İstanbul Pasajı


  Özellikle son 5-6 yılda bu pasaj oldukça değişti. Çoğu kitapçı dükkanı kapatıp -ne alakaysa- kahvehaneye çevirdi. Diğer sahaflar da korsan kitap dışında bir şey satmaz oldu. 2. el kitaplar bile sadece korsanın 2. eli artık...

  Tüm bunlar beni sahaflardan soğutmuşken pasajın bulunduğu yerin yan sokağındaki bir yer dikkatimi çekti. Burası da küçük bir sahaftı; ama içine girince anladım ki tek tük korsan kitap dışında kitaplarının tamamına yakını orjinal olan, 2. el birçok kitabın bulunduğu bir sahaftı burası. Yani anlayacağınız bu küçük yer "sahici sahaf"tı.

  Tamam, belki kitap çeşitliliği fazla değildi; ama yine de ben kendime  yakın gördüğüm 6 kitap bulabildim.(Ölü Ozanlar Derneği'ni okumuş olmama rağmen benim için ayrı bir yeri olduğu için kitaplığımda bulunsun diye aldım bu arada) Hem de bunların birkaçı 1965 yılında basılmış, yani 48 yıllık, tarih kokan kitaplardı. Buyrun, resimlerini de veriyorum:






  Bu kitapların hala yeni baskıları çıkıyor. Ben de bir piyasa değerlendirmesi yapıp sahafa verdiğim parayla normalde başka yerden yeni almış olsam vereceğim parayı karşılaştırdım. İşte sonuç:

  6 kitaba sahafta ödediğim fiyat: 18 TL
  6 kitabın yeni alınmış fiyatı: 96 TL

  Tüm bu para mevzusu bir yana; başka ellerde okunmuş, geçmişi olan bir kitabı elinde tutmanın heyecanı paha biçilemez.

5 Ağustos 2013 Pazartesi

KAYIP GÜL

PUAN: 6/10

  KİTABIN KONUSU
 Annesiyle San Francisco'da yaşayan Diana varlıklı bir yaşam sürmektedir ve hayalinde yazar olmak istese de hukuk fakültesini okumayı seçmiştir ve mezun olmak üzeredir. Annesinin ölümüyle yıkılmışken annesinin vasiyetinin de içinde yer aldığı mektup eline geçer ve Mary adında bir ikiz kardeşi olduğunu keşfeder. Diana pek istekli olmasa da annesinin isteğini yerine getirmek için ikiz kardeşinin peşine düşecektir; ama bu yolculuk tahmin ettiğinden daha farklı boyutlara varacaktır.

  NEREDEN ESTİ?
 "Asla okumayacağım kitaplar listesi" yapsaydım bu kitap ilk 10'a girerdi. Ama karşıma o kadar çıkmaya başladı ki bu kitap, 4 yıllık direnişimin ardından haklı olduğumu kanıtlamak için alıp bir okuyayım dedim.

5 YORUM
1-Öncelikle kitaba neden bu kadar önyargılı yaklaştığımı açıklayayım: Çünkü kitabı ilk gördüğüm andan itibaren  antipati duymaya başladım: Kitap kaç ülkede satıldığını ayrıntılı olarak gösteren büyük bir şeritle sarılmıştı, arka kapağında kitabın özetini anlatan 2 satırcık dışında kitaba yapılan "uluslararası" övgüler yer alıyordu, bu da yetmezmiş gibi kitabın ön ve arka kapaklarının iç tarafı ve son birkaç sayfası da kitabın gereksiz reklamına ayrılmıştı. Elimde kitap değil de fazla şişirilmiş bir ürünün reklam broşürünü tutuyormuş gibi hissettim ve haklı olarak(kendimce) oldukça soğudum.

2-Kitabın kapağındaki, kitabın Küçük Prens tarzında olduğuyla ilgili "ünlü" gazetelerden gelen yorumlardan sonra kitabın içinde de sürekli Küçük Prens'ten bahsedilmesi bana bazı dizilerin başarısız spin-off'larını hatırlattı nedense. Neyse ki geç de olsa yazar sonradan konuyu biraz toplamış ve "Çakma Küçük Prens" etiketinin üstüne yapışmasından kıl payı kurtulmuş.

3-Kitabın geneli "kendini bulma" üzerine yazıldığı için bu konularda yazılmış diğer kitaplarda da sıkça karşılaştığımız dolaylı anlatımları ve imgeleri bu kitapta da görüyoruz. Ki bu sevdiğim bir şeydir; çünkü, kitabı okuyan herkes için farklı bir anlam ifade etmesine olanak sağlıyor.

4-İzlediğim birkaç filmin getirdiği paranoyaklık sayesinde bir anlığına kitabın sonunu tahmin ettim; ama 'yok artık' diyerekten tahminimden vazgeçtim. Halbuki çok yaklaşmışım. Ortalama ilerleyen bir kurguya rağmen kitabın sonuyla yazar okuyucunun suratına yumruğu indiriyor resmen. Tamam, yumruk değil de tokat diyelim. Ya da en iyisi okuduktan sonra siz karar verin.

5-Tüm azmime rağmen maalesef kitabı, önyargılarımı bir kenara bırakarak okuyamadım. Kitabı elime her aldığımda, daha önce de bahsettiğim gibi, abartılı bir reklam broşürünü ve reklam ürününü elime almışım gibi hissettim. Ben herhalde dilden dile dolanarak, arkadaş tavsiyesiyle tanınırlığı artan şeyleri daha çok seviyorum. "Bakın, tüm dünya benim kitaplarımı okuyor. E bi zahmet siz de alıp okuyun." ya da "Kapağın arkasına aldığım övgüleri tam sayfa yazıp, kitabın konusuna sadece 2 satır ayıralım. Hatta kapak yetmez, kitabın iç sayfalarında da kitabı övelim." mantığıyla ortaya bir kitap çıkarmak çok manasız geliyor bana.


4 Ağustos 2013 Pazar

ALAYCI KUŞ

PUAN: 9/10

  KİTABIN KONUSU
 Çeyrek Asır Oyunları'ndan da sağ kurtulmayı başaran Katniss 12. mıntıkanın yok olduğundan, Peeta'nın Capitol'ün elinde olduğundan ve 13. mıntıkanın direniş girişiminden haberdardır artık. Ve Capitol'e karşı düzenlenecek ayaklanmada önemli bir görev üstlenmesi gerekmektedir. Katniss direniş için önemli kararlar verirken bir yandan da  çevresindeki kişilere ve olaylara adapte olmaya çalışacak ve kime güvenebileceğini artık 2 defa düşünmesi gerekecek.

  NEREDEN ESTİ?
 İlk 2 kitabı okuduktan sonra "3.'yü okumasam da olur." diyecek bir mantığa sahip olmadığım için(aşırı merak da diyebilirsiniz) 2. kitabı bitirdiğim gün 3. kitaba(Alaycı Kuş'a) başladım hemen.

5 YORUM
1-Öncelikle kitabın konusunu fazlasıyla üstü kapalı yazdığımın kendim de farkındayım. Ama fazla spoiler vermemek istedim. Çünkü bir başladım mı alır başımı giderim, bir bakmışsınız tüm kitabı genişçe özetlemişim. O yüzden bu konu üzerinde daha fazla durmayıp diğer yorumlara geçeyim.

2-Tamam, savaş falan olacak kitapta; ama herkesin bundan daha önemli bir konuya kafa yorduğunu farkettim: Katniss Peeta'yı mı seçecek, Gale'i mi?
Bu konuda 2. kitap itibarıyla adaletsiz bir yarış olduğunu düşünmeye başlamıştım. Oyunlar sonrası Katniss'in sürekli Peeta'yla olması gerekiyordu ve hatta formaliteden de olsa evlendiler de. Gale'in Katniss'in aklını çelmek için pek bir fırsatı olmadı yani. Tam "Adaletin bu mu koca dünya?" gibisinden ergen triplerine girmişken bu kitapta her şey tersine döndü ve fairplay'e yakışacak eşit bir mücadele elde edebildik. (Konuyu futbol maçına çevirmeden diğer yoruma geçiyorum..)

3-Capitol gibi bir yönetime karşı oluşturulan direnişte reklam tarzında, direnişi ateşleyecek tanıtımların çekilip yayınlanması gibi bir ayrıntı bence çok hoş olmuştu. Biraz ironikti de..

4-Önceki kitaplarda bireysel savaşlar ön plandayken bu kitapta asıl hedefe dikkat çekiliyor ve bu saaten sonra artık kitlesel bir savaş söz konusu oluyor. Bu nedenle önceden düşman olan tüm mıntıkaların haraçları artık omuz omuza vermek zorunda. Daha önceki kitaplarda nefret ederek okuduğumuz karakterlerin, aslında istekleri ve hayallerinin Katniss veya Peeta'dan çok da farklı olmadığını öğreniyoruz. Savaşın insanları birleştirmesiyle ilgili bir söz aklıma geldi o an. Trajikomik...(Yorumlarım biraz ciddiye kaçmaya başlıyor; ama sonuçta bu distopik bir kitap ve beni 19984 kitabı kadar olmasa da oldukça etkilemiştir.)

5-Kitabın sonunu mutlu veya mutsuz bulanlar çıkabilir: Katniss Peeta ve Gale arasında bir seçim yapıyor.(Kimi seçtiğini yazmayacağım; ama bana göre gayet mantıklı bir seçim olduğunu söyleyebilirim.) Kitabın sonunda, saklanan tüm sırlar açığa çıkıyor ve olaylar insanı delirtme noktasına getiriyor.(Tabi bunun kitabın etkileyiciliği azalttığını söylemiyorum; aksine, okuyanların ağzını açık bırakacak bir kurgunun sonucu olarak görüyorum ben.)
  Ben kitabı bitirdikten sonra yarım saat yerimden kalkamadım ve 2 gün boyunca ortalıkta hayalet gibi gezmeye başladım. Bir kitap serisinden bu kadar etkilenmemem gerekirdi; ama ben tüm seriyi sadece bir kurgu olarak okumadım. Tarih boyunca totaliter rejimlerin halk üzerindeki fiziksel ve psikolojik şiddetlerini, savaşların genç yaşlı ayırt etmeden insanlardan neler çeldığını düşünerek okudum tüm seriyi. Siz de başınızı kaldırıp baktığınızda dünyada hala devam eden savaşlarla ve işkencelerle bu kitabı bağdaştırabilir ve olaylara daha bilinçli bakabilirsiniz ya da hepsini sıradan bir kurgu olarak görüp "Katniss niye o çocuğu seçti?" diyerek kitabı fırlatıp her şeye kulaklarınızı tıkamaya devam edebilirsiniz. Seçim sizin...

LinkWithin