25 Temmuz 2014 Cuma

DİNLE

PUAN: ?/10 (Tasavvufla ilgili soru-cevap şeklindeki bir kitabı puanlamak çok uygun gelmedi bana.)

KİTABIN KONUSU
  Tasavvuf araştırmacısı ve yazar Cemâlnur Sargut'un edep, kader, tevhid ve namaz gibi konularda yaptığı soru-cevap şeklindeki söyleşiler, düzenlenmiş bir halde bu kitapta yer alıyor.

NEREDEN ESTİ?
  Yıllar önce televizyonda, daha önce hiç duymadığım bir kanala rast geldim ve güler yüzlü bir kadının tasavvuf hakkında sohbet ettiğini gördüm. Normalde çok sohbet programı izlemem; ama artık her kanalda gördüğümüz, bağırıp çağıran, düşünmeden beddualar eden hocaların(!) yanında bu kadın çok farklı gelmişti bana. Bir türlü elim kumandaya gitmedi ve kanalı değiştiremedim. Yaklaşık 1 saat dinledim o güler yüzlü kadını ve programın sonlarına doğru da ismini öğrendim: Cemâlnur Sargut.
Cemâlnur Sargut

 O günden sonra şans mıdır artık bilmem, Cemâlnur Sargut'un çıktığı programlara sık sık denk gelmeye başladım artık. İnternetten Cemâlnur Sargut'a ait pek bir sesli kaynak bulamadım ama sonradan kitapları olduğunu öğrendim. Sahaftan çok ucuza "Dinle" kitabını aldım ve Ramazan vesilesiyle de kitabı okumaya başladım.

5 YORUM
1-2014 Yaz Okuma Şenliği'nin "kişisel gelişim kitabı" kategorisi altında okumuştum bu kitabı. Bence herkes bu açıdan da ele alıp okuyabilir kitabı. Çünkü hayatta her acıdan nasıl ders alacağımız ve mutluluğa nasıl ulaşacağımız konuları uzun uzun işlenmiş kitapta. Tüm tasavvuf bilgilerini bulacağınız beklentisine girmeden, tasavvuf kitabı olarak da çok rahat okuyabilirsiniz kitabı. Seçim size kalmış :)

2-Kitabın ilk sayfaları Arapça/Farsça sözcüklerle ve teknik bilgilerle biraz sıkılmanıza neden olabilir ama daha sonra örneklerle, küçük hikayelerle ve bazı anılarla kitap akıcılık kazanıyor. Her şeye rağmen Arapça/Farsça bazı sözcükler sizi zorlayabilir; ama yine de kitabın büyük bir kısmını rahatlıkla anlayacağınızdan, bu konuya fazla takılmamaya çalışın :)

3-Kitap boyunca yazar bazı kitap ve film tavsiyelerinde de bulunuyor. Bunlardan "Iris" filmi çok dikkatimi çekti mesela. Kısa zamanda izleyeceğimden eminim.  
Evet, Kate Winslet de başrollerde :)
  Bunun yanında Paulo Coelho, Bernard Shaw gibi dünya çapında ünlü kişilerden alıntılar yapıp, bunları tasavvuf çerçevesinde değerlendirmesi de hoş olmuş. Ama bu alıntılardan beni en çok mutlu eden Susanna Tamaro'nun "Yüreğinin Götürdüğü Yere Git" kitabından yaptığı alıntıydı. Lisenin başlarında okuyup, çok beğendiğim bir kitaptı bu. Bu kitap vesilesiyle hatırlamam çok güzel oldu. En yakın fırsatta bu kitabı tekrar okumayı düşünüyorum, size de tavsiye ederim. Sayfa sayısı az; ancak etkileyiciliği, bu sayfa sayısıyla ters orantılı derecede, oldukça fazla olan bir kitap :)

4-Tamam, kitabın iyi olduğunu falan yazdım buraya kadar; ama doğruyu söylemek de lazım şimdi: Cemâlnur Sargut'un dinlediğim tüm sohbetlerinin yanında bu kitap kısıtlı ve basit kalmış biraz. Ayrıca sohbetleri biraz rastgele bir araya getirdiklerinden olsa gerek, sık sık aynı örnekleri veya hikayeleri tekrar tekrar okuyabiliyorsunuz. Bu yüzden, size öncelikle Cemâlnur Sargut'un konuk olduğu sohbet programlarını izlemenizi tavsiye ederim. Aşağıdaki linkten "Cemalnur Sargut İle Aşka Yolculuk" programının tüm bölümlerini bulabilirsiniz mesela. İsterseniz bir göz atın bence:
                 Cemalnur Sargut İle Aşka Yolculuk

5-Son olarak kitaptan beğendiğim birkaç alıntıyı paylaşmak istiyorum:

"Dünya'da abes hiçbir şey yoktur. Belki görünüş abesmiş hissi verir. Mesela dere kenarında bez yıkayan kadın çamaşırı evvela tokmaklıyor, sonra çalılara serip kurutuyor daha sonra katlayıp istif ediyor. Bu vuruş, bu ıslatış ve kurutuş halleri birbirinden ne kadar ayrı, birbirine zıt, fakat maksatları bir! O da çamaşırı temizlemek. Çamaşırı temizlemek için önce suya batırır, ıslatırız. Sonra kuruturuz. Kurutacağımız bir şeyi neden ıslatıyoruz? Niçin böyle bir temizlik yapma yoluna gidiyoruz? Çünkü başka türlü temizlik yapılmıyorda ondan. O halde Allah bizi sırf kurutursa, temizlenemeyiz. Bazen ıslatır. Yani bazen acı çekeriz, gözyaşı dökeriz, pişman oluruz, özür dileriz, kendimizi sorgularız. Böylece ıslanarak terbiye oluruz."

"Adamın birinin yanında çalışan bir çırak varmış. Çırak hakikaten belayı bela olarak gördüğü gibi, lütfu bile bela olarak görüp her şeyden şikâyet edermiş. İnsanlar dillerini şikâyete alıştırdıkları zaman vücutlarının içinden daralma ve sıkıntı başlar.
Bunun üzerine usta bir gün çok rahatsız olmuş ve bu şikâyetten; almış çırağını yanına beraber gitmişler, bir bardak su doldurtmuş çırağına, içine iki kaşık tuz atmış, “iç bunu” demiş. Çırak suyu içmiş ve püskürtmüş.”Aman hocam ne yaptınız? Berbat bir şey bu” demiş.”oğlum söylenme” demiş.”Gene iki kaşık tuz al ve gel” demiş. Adam tuzu almış çırakla beraber tatlı su gölüne gitmişler.”At buraya tuzu. Bir bardak doldur ve iç” demiş adam.”Ay mis gibi su” demiş çırak.”Gördün mü bak yavrum. Sen gönlünü o kadar küçük bir bardak haline getirmişsin ki, içine iki kaşık tuz girdimi dayanamayıp püskürtüyorsun. Ama içini ferahlatıp rahatlarsan, şikâyeti bırakırsan, her şeyden memnun olmanın yolunu bulursan, gönül evin genişler, o zaman sonuçta bakarsın ki hiçbir sıkıntı sana bela gibi gelmeyecek. Her şeyde lütuf olacak.”Onun için şikâyeti tamamen terk etmek lazım…"

Madende kömür elmasa dedi ki; ey zevâl bulunmamak tecellisine mahzar olan, biz arkadaşız. Nemiz varsa aynıdır.” Çünkü malûmaliniz kömürle elmas her ikisi de saf karbondur. Bileşimleri tamamen aynıdır. “Ey zeval bulunmamak tecellisine mazhar olan,” diyor kömür elmasa. Yani, “Yok olmayan, biz arkadaşız. Nemiz varsa aynıdır. Cihanda aslımızın varlığı birdir. Ben değersizim, madenimden eriyip gidiyorum. Sense padişah taşının üstüne çıkıyorsun. Benim toprak kadar kıymetim yok. Mayam kötü. Sen aynaların kalbini hasetten parçalıyorsun. Beni herkes eziyor, ateşe veriyor. Benim halime ağlamak lazım. Ben bir kıvılcımım. Seninse yüzünde, dilinde, yıldızlar, güzellikler fışkırıyor. Elmas dedi ki; ey ince gören ve ince düşünen arkadaş kara toprak pişip olgunlaşınca yüzükleri süsleyen mücevher olur.” Çünkü elmas çok acı çeker. Kömür toprağın üzerinde hiç acı çekmeden oluşur. Onun için simsiyahtır. Ama elmas diplerde senelerce, basınçlar, sıcaklıklar, ateşler altında yanar yanar tutuşur. Ancak o kadar belâdan sonra elmas haline, hiç yok olmayan haline geçer. Ve dedi ki o; “Sen vücudun yumuşak olduğu için yandın. Acılara dayanamadığın için korkma, gam çekme, vesveseli olma”. İşte elmas hiç acı çekmemiş olan karbona diyor ki; “ Korkma, gam çekme, vesveseli olma.” Demek ki dünyada olgunlaşmanın üç yolu var: Korkmamak, gam çekmemek ve hiç vesveseli olmamak. Taş gibi ol, elmas gibi ol. Öylesine çalışan, güçlüklere saldıran insan iki alemi de aydınlatır, diyor İkbal. Ve acz, değersizlik, pişkin ve olgun olmamaktan ileri gelir, diyor. "

" Aynı, bir ilim adamının her şeyin sudan ibaret olduğunu ve suyun dünyada soğuk olduğu zaman buza çevrildiğini ama buzun aslının aynı su olduğunu bildiği gibi.... Hatta buzların çeşitli ortamlarda prizma oluşturduğunu ve yansıyan ışınları çok farklı renklerde yansıttığını bilir. İşte insan-ı kamil de her şeyin aslının Allah olduğunu fakat bu dünyanın şartları ve derecesine göre katılaştığını ve katılaşmanın prizma haline döndüğünü ve bünyesinin istidadına göre çeşitli renklerde çeşitli meşreplerde zuhur ettiğini gördüğü için “Ah canım benim sevgilim, bir böyle şiddet göstererek zuhur etmiş bir de böyle güzel güzel sözlerle zuhur etmiş diyerek kızacağı yerde severek karşılar. Sevgilisinin çeşitli aynalardan zuhurunu görür. Onun için de kimseye kötü muamele etmez."

"Aşık olduğumuz bir güzel düşünün. Her tarafı güzeldir. Saçları, teni, yüzü inanılmaz bir güzel... Sonra gözleri çıkarıp tek basına getirin, saçlarını yalnız getirin, bağırsaklarını getirin, korkudan kaçacak delik ararsınız. Çünkü bütünüyle güzel olan şey, parça parça hiç güzel olmayabiliyor. Öyleyse biz bütünü görmeye doğru kendimizi şartlandıralım."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin